Gecenin karanlığında, körlükten yorulmuş sabahı doğuruyor güneş,
Evvela kuşlar karşılıyor onu her biri kendi sözcükleri ile.
Sonra bir serinlik. Ardından evlerinden çıkan insanların ayak ve artlarından hızla vuran demir kapı sesleri...
Sabah gözlerini kamaştırırken, güneş iyice yıkıyor yüzünü onu ayıltmak için. Doğumun sancısını unutmuş, doğurduğu sabahı bütün gün şefkatle kucaklıyor ama nafile.
Yeniden gece gelip alıyor onu elinden.
Bıkmadan, yorulmadan her gün yeni sabahları doğuran o güneşin azmi, sadece sabaha duyduğu aşk olamaz!
Bu ancak; aşkın sahibinden aldığı buyruğa hiçbir karşılık beklemeden duyduğu aşk olabilir.
Aşkın sahibinin, buyruğuna aşık olmak...
Böyle bir hal varken, aşkın sahinin; "batıdan doğur" emrine karşılık, her gün şefkatle kucakladığı sabaha, o güne kadar hiçbir benzeri görülmemiş düşmanlığın, tüm canlıları kasıp kavuran sıcaklığını vermekten nasıl cimri olabilir!
O ancak; ait olduğuna ait olana merhametli, asî olana çok yakın durur.
Muhammet Çılgın✍️