Aşk buydu işte, sabredenlerin kazandığı büyüleyici bir ödüldü. Ve bizim hikayemizde aşk kazanmıştı çünkü aşk tam teslimiyetti. Aşk oydu, Drew Bruce Marshall’dı.
Belki de annem yanılıyordu, ölümsüz aşklar sadece ayrılıklardan doğmazdı.
“Seni çok seviyorum, seni o kadar çok seviyorum ki… Uğruna yaşamayı isteyecek kadar,”
“Ben de, sevdim kadın, o kadar çok sevdim ki… Uğruna ölecek kadar.”
Yeşil&Drew
Kalbim acıdı, bu acıyı aramızdaki yakınlığa yordum.
Hiç anlamadım.
Ne öncesinde ne de şimdi. Onu hiç anlamadım.
Belki de o en çok benim tarafımdan anlaşılmak istedi…
“Birini arıyorsan ilk bakacağın yer, onu bıraktığın son yer olur daima. Bu yüzden insan birini bırakıp giderken en çok onu bıraktığı yere dikkat etmeli.”
“Neden?”
“Çünkü arkanda bıraktığın kişiyi bulmak için sık sık gelip bakacağın yer orası, orada olmadığını bilirsin, daha önce o yerin her köşesine defalarca baktığın için orada seni beklemediğini bilirsin. Bilirsin ama buna rağmen her defasında aynı yere bakıp durursun çünkü onu en son bıraktığın yer orasıydı. Bu yüzden, insan birini bırakmadan önce kendisine cehennem olacak yeri iyi seçmeli.”
“Birini arıyorsan ilk bakacağın yer, onu bıraktığın son yer olur daima. Bu yüzden insan birini bırakıp giderken en çok onu bıraktığı yere dikkat etmeli.”
Bundan sonra beni öpmeye her zaman sağ yanağımdan başlayacağını henüz bilmiyordum. İlk öpücüğünü her zaman vurduğu yanağıma saklayacağını, her öpücükle benden özür dileyeceğini bilmiyordum. İkimizden birinin hayatı son buluna kadar bunu sürekli yapacağını da bilmiyordum.