Descartes’a göre felsefe yapabilmenin ön şartı (Arhhimedes’in dediği, dünyayı yerinden oynatmak için gerekli olan sağlam bir dayanak noktası gibi) kesin bir bilgiye ulaşmaktır. Şüphe edilemeyecek bir bilgiye ulaşmak için uzun süren arayışları sonunda Descartes, duygularının, aklının ve hayalgücünün zaman zaman onu yanılttığını dolayısıyla bunlara güvenemeyeceğini fark eder. Fakat tüm bu şüpheleri üretirken kendi zihni bir eylem gerçekleştiriyordur. Tam o anda kesin bilgiye ulaşmış olur: “İşte sonunda buldum, evet, düşünce. Çünkü bir tek o benden koparılamaz. Benim, ben varım, bu kesin. Ama ne kadar süre? Elbette düşünüyor olduğum sürece” (syf. 37).
Descartes Tanrı’dan önce insanın varlığını ispatlıyordu. Yani insanın varlığı kesin iken, Tanrı’nın varlığının kesinliği ancak insanın varlığına gönderme yapılarak açıklanabiliyorsa, o halde belki de Tanrı yoktu. Böylece Batı felsefesinde adına modernizm denilen büyük bir dönüşüm gerçekleşti. Hayatı anlamlandırma sürecinde gerçekliğin arayışı, artık temelinde tanrı değil, doğa yasalarının olduğu bir arayışa dönüştü.