Güzel ahlâk sahibi kimse, hayırlı kimseler ile arkadaş olup kötü kimselerden de uzak durarak, sahip olduğu güzel ahlâkını muhafaza etmelidir.
Oyun ve eğlenceye, mizaha ve insanlarla çekişmeye dalmaktan sakınmalı, ilim öğrenerek ve sâlih ameller işleyerek nefsini terbiye etmelidir.
Güzel ahlâkın büyüklüğünü, devam etmesini, onun saf ve berraklığını düşünmeli, dünyanın hakir (alçak) olduğunu, bir gün yok olup gideceğini aklından çıkarmamalıdır.
Güzel ahlâkın muhafazası, bu husustaki âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri dikkatle dinleyip amel etmekle de olur.
Allâhü Teâlâ, Kalem Sûresi’nin 4. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmuştur: “Ve muhakkak ki sen (ey Habîbim!), pek büyük bir ahlâk üzerindesin.”
Resûlullah Efendimiz sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:
“Muhakkak kul, güzel ahlâkı sayesinde, onun ibadeti zayıf olduğu hâlde âhiretin derecelerine ve şerefli menzillerine elbette ulaşır. Ve o, kötü ahlâkı sebebiyle de Cehennem’in en aşağı derekesine (çukuruna) yuvarlanır.”
“Ben, ahlâkın güzelliklerini tamamlamak için gönderildim.”
“Güzel ahlâk (sahibi), dünya ve âhiretin bütün hayırlarını kazanıp kurtuldu.”
O hâlde bize gereken ilk şey, kalbimizdeki kötü ahlâkı çıkarıp temizlemek, sonra hemen faziletlerle orayı doldurup süslemektir. Zira tasavvuf, bu iki şeyden ibarettir. Tasavvuf; bütün kötü ahlâktan temizlenmek ve güzel ahlâkın tamamı ile ahlâklanmaktır.