"Okyanusta kopan bir fırtına koskoca bir gemiyi batırır, gemidekiler canından olur... Kim fırtınayı suçlayabilir? Sonuçta deprem de fırtına da tanrının izniyle olur... Ama bir katil birini öldürdüğünde neden suçlanır? Aradaki fark nedir? Sanki o katil Tanrının izni olmaksızın mı o cana kıyar? Ama insanlar hatırlayamazlar... Hatırlayamadıkları için katil suçlanır ve hatta kendilerine bu dertleri yaşattığı için Tanrıya lanet edilir, adeta biz ne yaptık ve bunu hak ettik diye hesap sorulur... Ama hiçbiri hatırlamaz ki daha dünyaya gelmeden Tanrının huzurunda o depremleri, o fırtınaları yaşamaya gönüllü olarak söz vermişler ve bunlarla sınanmayı kabul etmişlerdir... O adamın gelip o kişiyi öldüreceği dahi o anda Tanrı huzurunda hükme bağlanmıştır... Gel gör ki unutuyor insan, hatırlaması için onca işarete rağmen unutuyor ve sınavı kaybediyor..."
"Dünya da tıpkı bizler gibi canlı bir organizma, ancak bizler bunun farkında değiliz. Sahip olduğumuz tüm organlara sahiptir dünya, ağaçlarla nefes alıp verir, çekirdeği kalbidir, nehirler ve yeraltı yatakları damarlarıdır, dağlar onu ayakta tutan iskeletidir. Tıpkı bizler gibi %70 i de sudur. Biz insanlar nasıl ki bedenimizde bir mineral eksikliği olduğunda hastalanıyor ya da ruh sağlımıza kadar etkileniyorsak, dünyanın da benzer bir durumu vardır. Her yıl belli oranda kan toprağa karışmak zorunda. Aksi halde dünya da tıpkı insan gibi stres biriktirmeye başlıyor ve bu stres üzerinde yaşayan insanlara adeta bulaşıyor! Yeterince kurban kesilip de kan toprağa akıtılmaz ise oluşan bu stres insanları kavgacı, hatta savaşçı bir ruh haline sokuyor! Sonuçta ise kurban kesilerek akmayan kan bizzat insanlardan akmaya başlıyor ve dünya ihtiyaç duyduğu kanı bir şekilde alıyor"
"Kainat farklı algı hallerinde farklı şekillerde algılanıyor ama her ne şekilde algılanırsa algılansın değişmeyen tek gerçek gördüğümüz dünyanın hayale yakın bir görüntüden ibaret olduğudur."