“Gerçek mutluluk betimlenemez; yalnızca hissedilir ve bu duygu ne kadar güçlü olursa, betimleme de o kadar olanaksızlaşır, çünkü mutluluk bir olgu koleksiyonunun sonucu değil, sürekli bir durumdur.”
[Michel Foucault / Kendini Bilmek]
Görmüyorlar azizim, görmüyorlar efendim gözleri olmasına rağmen yaşayan körlerdir onlardır insanın acısına kalp gözüyle görüp tanıklık etmeyenler ve etmeyenler deli dedi diğerlerine nesiller boyu.
İstiyordum ki birileri de bu yaşlı çocuk için mücadele etsin, büyük uğraşlar versin, zorlu mücadelelerden geçsin, kuvvetli savaşlardan çıksın, birilerini hatta gerekirse tüm dünyayı karşısına alsın sonra sonra işte bir zaman geldi ve kitaplara yöneldim rehber olabilmesi için.
Tüm hayalleri, hevesleri ve hayattan yana tüm istekleri hatta mutluluğu da boğazında kursağında yarım bırakılmış, yarıda bırakılarak büyütülmüş bir çocuk olarak yazıyorum, öyle bir çağda yaşıyorum ki acıdan ve ızdıraptan başka birşey gelmediği insanın insana kaldı ki benim kadar ıssız tonla dolu kitapla büyük bir kitaphane.
Öyle bir noktadayım ve o noktada şunu farkettim ki kitaplar kadar güzel saramıyordu ne beni ne de kaldı ki yaralarımı insanlar
Ve ve sanırım şarap şişesinin dibinde kalan son damlaları yudumlamaya çalışmaktan bir işe yaramıyordum gözyaşlarıyla ıslanmış bu küvette.
Bazen en doğru seçenekmiş gibi geliyor kitaplara gömülmek hatta kitaplarla gömülmek dahi bunca birçok geçici ve dünyevi birşeylere bağımlı hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan yada yaşadığını sanan insanlar arasında.
Bilmek, varsayımlarda bulunarak kendi deneyimini doğrulamaktır. Tamamlamaktır eğer mümkünse, vakti geldiğinde hayatın açtığı boşlukları. Tedavi etmektir, ruhun varoluşla ilgili yaşadığı dalgalanmalara karşı verdiği onca mücadeleden aldığı sıyrıkları.
Özdemir Asaf ve Oğuz Atay okuyan insanların kötü olabileceğine ihtimal dahi vermiyorum, selam olsun sizlere yüreği güzel kendi güzel insanlar, kalbinizde ki kelebeklerin hep uçuşması dileğiyle.