Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bilge Günay

Tüm ölü kuşakların geleneği, yaşayanların beynine bir kabus gibi çöker. - Karl MARX -
Reklam
İnsan bir yerde doğdu mu oralı olmuyor, o zamanlı oluyor daha çok. Memleketi o zaman oluyor. Doğduğumuz büyüdüğümüz şehirdeki bütün değişimleri hüzünle kaydetmemizin nedeni bu. Hüzünlenmek için illa somut bir yıkıma da gerek yok. “Eskiden bu okulun kapısı paslıydı ne güzel,” diye üzüldüğüm de oldu. Konu doğduğumuz yerin mazisi olunca asla vazgeçemeyeceğimiz takıntılar var çünkü. Renkler var, sesler var, kokular var, binlerce ıvır zıvır var. Sonsuza kadar yitirilmiş anlar var. İnsan zamanını durdurmak istediği yere aittir.
"Bir şeyler yapıyorum; yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum.. Yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde.. sanki içimde derin bir hiçlik var.."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bişeng

Bişeng

@Bisengg
·
17 Ocak 2022 20:49
"İnsan insanın hayal kırıklığıdır."
Sayfa 142 - Epigraf Yayınları • 1. BaskıKitabı okudu
Biz insanlar yaratıcı değil sadece birer aracız. Milyar yıldır milyonlarca melodi dinledik, milyon görsel taradık, milyon tasarıma dokunduk. Hepsi, sadece O'nun şarkı söyleyişi, anlatmak istedikleriydi. Bir şekilde ortaya çıkması gerekiyordu ve yolu bizden geçiyordu. Keman olduk, Ney olduk, kalem olduk, 'mouse' olduk. İçimizden geçti ve gitti...
Reklam
İyilik, bütün iletişim araçlarında reklamı yapılan, ancak özel sektöre ait hiçbir stokta bulunmadığı için satılamayan bir üründü. O kadar. İnsanlık gerçekliğinde daha fazla karşılığı yoktu. Kusursuz bir simetriye sahip yüz ve beden kadar, sahip olunabilmesi olanaksız ve plastik bir ürün..
İnsanın korkusu ve çıkarları her zaman öfkesinden daha kalıcıdır, daha ağır basar.
“Bazı günler uyandığımda hangi günde olduğumuzu bir türlü hatırlayamıyorum. Pazartesi, perşembe, pazar insanın hayatında günlerin bir anlamı olmalı. Hafta yedi ayrı gün değil de üç gün olsaydı ne değişirdi hayatımda? Ya da saatin kaç olduğu hangi günde olduğundan daha mı önemli? Bilmiyorum..” “Alarmı icat eden adam insanların beş dakika daha uyumak isteyeceğini nereden biliyor? Çünkü kendide beş dakika uyumak istiyor.”
Neden mi sevdim seni, çünkü daha imkansız bir ihtimal yoktu.
Kibritler gibiyiz sanırım Allah indinde, vasati bir ömrümüz var. O kavımızı yakıyor ve yine o söndürecek günün birinde. Gerisi hikaye.
Reklam
Dostoyevski diyor ya; ‘Kimse seni sen olduğun için sevmeyecek; herkes seni, seni sevmenin onlara ne kadar yakışacağını düşündüğü için, yani kendileri için sevecek ve bu da demek oluyor ki insan böyle yaparak yine kendini sevecek. sen hiç sevilmemiş olacaksın hikayenin sonunda.’
Eskiden yaşansa dokuzköyü ateşe vereceğin şeylere zamanla kibrit bile yakmıyorsun. Tahammül etmeyi ve şaşırmamayı öğreniyorsun. Artık hiçbir şeye şaşırmadığını fark ettiğin gün büyüdüğünü de fark etmiş oluyorsun aslında. Nilgün MARMARA
Yüzleşmekten kaçanlar, ruhlarının ve kişiliklerinin kendiliğinden ölüp gideceğinden habersizdiler. Sanıyorlardı ki üç maymunu oynamak güvenlidir.
Doğal yaşamla kültürel yaşamımız, tarihin hiçbir evresinde olmadığı denli birbiriyle çatışıyor. En doğal, en ilkel yanlarımız değişime direndikçe us adına, kültür adına, uygarlık adına çağdaş yanımız ister istemez bu göçebelikten yerleşikliğe geçiş evresinde doğal olandan vazgeçmeye ve kültürü doğanın, ussal olanı doğal olanın yerine ikame etmeye çalışıyor. Öyle ya, ne denli kültürlü, ne denli şehirli, ne denli uygar ise, o kadar az doğal davranır insan, çünkü eğilmeyi öğrenmiş ve eğitilmiştir. (D.Cündioğlu)
Her yeni gün, kalan günlerin sorgulanmasıdır. Her yeni af dileme çabası ya da özür beklentisi, kalan hayatımızı "daha iyi," "yaşamayı daha hak eder," bir insan olma gayretimizin bir parçasıdır. Zaman, insanın en büyük belasıdır. Ölümden bile büyük. (Ulus BAKER)
Ben seni doğduğum toprak olarak çizeyim, sen beni gideceğin yol yap yine. Ben seni gözümde büyütüp yanına dev aynaları ekleyeyim. Seni beni yanında taşıyabilmek için bir cep aynası çiz yanıma. Ben ulaşılmaz gökyüzümmüş gibi bakayım sana. Sen beni bulutuna sıkıştır. Bulutundan düştüğüm için kız bana yine. (Gökhan Çınar)
Reklam
Başkaları tarafından özlenen insanlar cennete giderler. Cennet, başkalarının kalbinde işgal ettiğimiz yerdir.
İnsan kendisine bir değil, pek çok kez ihanet etti. O kadar etti ki, ihanet insanın normal davranış biçimi oldu. Yeryüzünün en kötü yaratığına dönüştü. İnsanın en saf halini görmek isterseniz, tarihe değil yeni doğmuş bebelerin gözlerine bakacaksınız. Sonra eğitim, din, ahlak, sınav, başarı, vatan, millet diyerek; sınırlar çizip engeller koyarak, yalanı överek, o masumiyeti kendi ellerimizle nasıl adım adım yok ettiğimizi düşüneceksiniz. İnsan kötü doğmuyor, sonradan kötü oluyor...
Cemiyet sana kimlik belgesi, bilet, makbuz, karne, ehliyet, sertifika, diploma, banknot, evlilik cüzdanı, fatura, poliçe, bordro, reçete, akciğer filmi ve nihayet ölüm belgesi verir; seni öğrenci, asker, eş, memur, işçi, sporcu hatta sanatçı olarak konumlar fakat kişilik sahibi kılmaz. Kendiniz olma yolunda tek başınasınız. Bu dezavantajı lehinize çevirebilirseniz, ne âlâ.