Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bilge Günay

"Dünya herkes için aynı hızla dönmez." Çiftçinin tarlasına, mahsulüne bereket veren yağmur, yani düpedüz aynı yağmur, on kilometre ötedeki adamın evine sel bastırır. Birinin düğünü oluyorken öbürünün cenazesi kalkar. Rüzgar birinin yelkenini doldururken diğerinin damını uçurur. Bir yerde birileri güzel yaz akşamının o mis kokulu havasını soluyarak keyiften parıldarken bir başkası başka bir köşede hırıldayarak can veriyor olur. Hayat böyledir. Dünya herkes için ve her yerde aynı hızla dönmez.
Reklam
İnsanlar hiçbir şeye inanmadığında toplumsal düzel çöker ve bu da büyük acılara neden olabilir. Ama insanlar bir şeye takıntılı bir biçimde inanırsa, bunun da sonucunda korkunç ıstıraplar yaşanabilir. Siyasetin en önemli tarafı dengeyi bulmaktır.
Din kisvesine girmiş kim varsa, hepsinin asıl isteği devleti yönetmek oldu. Özellikle de bizim topraklarımızda. Sadece bugünün, dünün, Osmanlı'nın değil, iki bin beş yüz yılın meselesidir bu. Bugün zannediliyor ki, politikacılar şeyhlerden, tarikatlardan destek görüyor. Tersine, dinsel gruplar politikacıları rahle-i tedrisatlarından geçirip, siyaset sahnesine sürüyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Marx'ın dediği gibi "Din kitlelerin afyonudur." Kuşkusuz, sorunlar dinlerin bizatihi kendilerinde değil, din faktörünün siyasal amaçları için kullanan sözde politikacılardan kaynaklanır. Öte yandan, bir din olarak İslam, siyaseten kullanılmaya en elverişli dindir ve bizim coğrafyamızın siyasileri, kelimenin tam anlamıyla, bu işin cambazıdır.
Aynı topraklarda yaşayıp da birileri sevinirken ötekiler üzülüyorsa, önemli bir terslik var demektir.
Reklam
Milliyetçilik, yanına cehaleti de alıyor ve bağnazlıkla bütünleşiyorsa, , büyük ama çok büyük tehlike var demektir.
Daimi dert sahibiydi, işleri iyi gitse sevinmezdi, kötü gitse yakınmazdı, istikrarlı bir kader mesaisi, tüy gibi hafif, ama zar gibi inatçı bir sıkıntı hali.
Ankara'ya yaklaşıyorduk. Ege'nin ferah yeşilliği, yerini bozkırın kederine bırakmıştı.
"Adam gibi süreceksen binerim, yol uzun," dedim. "Hayatı ne zamandan beri bu kadar sever oldun? Şair değil misin sen?" diye sordu.
... aşk nadiren tanıyarak başlar, aksine sıklıkla, tanıdıkça yiterdi. İnsanlar başlarda, oldukları değil de karşısındakinin etkilenebileceğini düşündüğü kişinin rolüne bürünürdü. Karşı taraf da oyunu aynı kurala göre oynadığından birbirine tutulan iki insan, farkında olmadan başkaca kişilere aşık olur, takvim yaprakları geride kaldıkça sergilediği rolden sıyrılıp gerçekte olduğu kişiye dönmeye başlayan aşıklar, birbirlerine ne kadar da uzak karakterler olduklarını fark ederlerdi. Bazen de bunun tam tersi, aşık olduğu kişinin hoşlandığı yönlerine değil de hoşlanmadıklarına odaklanıp onları yok etmek için savaş veren aşıklar, bir süre sonra ortaya çıkan eserin yine başta tutkuyla aşık olduğu kişiden farklı, bambaşka bir şey olduğunu keşfederdi. Her iki durumun sonunda da o klasik yargılama başlardı: Sen çok değiştin!
Reklam
Bu adamlar kendilerine bir çoban bulmuştu; karanlık, aptal ve tehlikeli bir sürü oluşturmuş, meleyerek onu takip ediyorlardı. Ama tüm bu adamların ortak bir noktası vardı: İktidarın ve gücün keyfini çıkarıyorlardı. Hepsi bir masumu tutuklarında ya da yoldan geçen birine kimlik sorduklarında büyük keyif yaşıyordu. Birkaç yıl öncesine kadar bu adamlar açlıktan ölüyordu ve çörtenlerdeki suları içiyordu. Şimdi ise hiçbir şeyden çekinmeden ortalığı kasıp kavuruyorlardı. Onlar efendilerdi. Onlar şiddetti, güçtü. Ve tüm bunlar, vicdanları tuvalete atmaya değerdi.
Bedenen seyahat edemiyorsan da zihnen daima çok uzak yerlere gitmeye çalış, ancak bu sayede hakkıyla dünyayı tanıyabilirsin. Bu tutumun sana özgürlüğünü koruma şansı verecektir. Ve büyüyüp dünyada kendine yol açarken özgür bir ruh olarak kalabilmen için, nadir bulunan ama hayati bir özelliği, ekonominin işleyişini bilme ve şu çok değerli soruya cevap verebilme becerinden doğan özgürlüğünü koruman şart: "Çevrendeki düzende ve ötesinde kim kime ne yaparak yaşamını sürdürüyor?"
Hükümdarlar, insanların çoğunun yalnızca hükümdarlarının yönetme hakkına sahip olduğuna içtenlikle inanmasını sağlayacak bir ideoloji geliştirmişlerdi. Bu nedenle insanlar mümkün olan en iyi dünya düzeninde yaşadıklarına, yaşanan her şeyin kader olduğuna, dünya halinin tanrısal bir düzeni yansıttığına, bu düzene karşı gelenlerin bizzat ilahi güce karşı geldiklerine ve bu nedenle dünyanın mahvoluşunu hazırladıklarına inanıyorlardı.
"Kredi" kelimesinin kökeni, Latincede inanmak anlamına gelen <credere>den gelir. İnancın herkese hakim olması, para birimine değer kazandırması için insanların çok güçlü biri ya da bir şeyin teminat verdiğini, bir karşılığı garantilediğini bilmeleri gerekiyordu.
103 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.