Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
hayatımda ilk kez biri bana
“kendine çok dikkat et” dedi.
anlamış onun kalbini taşıdığımı herhalde…
rastgele,
yürürken aklına geleyim
sızlasın için…
zaman sen olmayınca geçmiyor,
sen olunca da yetmiyor…
fâtih'te yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
Ben miydim seni bu kadar gözümde büyüten.
Sen değilmiydin aşkın vaadini verip,çekip giden.
Saçmalıkmış meğer tüm hayallerimi sana kurup beklemem.
Değdi mi aşkına tutsaklık eden kalbimi ezmen.
N.R
Köy Enstitüsü mezunu eğitimci Fakir Baykurt,
evlerinin önünde açılan yeni kahvede çay içmek ister.
Anası çayı söyler ama ağzı yanan Fakir Baykurt bardağı yere atar. İşte sonrası...
1929'da Burdur'da doğan asıl adı Tahir olan Fakir Baykurt'un çayla tanışması ve anasıyla öğretmenlik konusundaki diyaloğu çarpıcı...
1948'de
Biri sensin,
Biri o,
Biri ötekisi.
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi.
Sana gelince...
Ne ben Sezar'ım,
Ne de sen Brütüs'sün.
Ne ben sana kızarım
Ne de zatın zahmet edip bana küssün
Artık seninle biz,
Düşman bile değiliz.