"şebçerağ
söndü mü
diye bir ses
sahi şebçerağ nerde
iskender! iskender!
diye bir ünlem
bu nasıl iskenderaramaz bengisuyu
diye bir hüzün
'hişt! dostlarıma şunu haber ver
denize açıldımve gemim parça parça oldu
diye bir im denli narindir intikam
intikam içli bir marştır gerçekte
bir ara ses aygıtını yırtarak çıkarılırdı o şimdi dışlanmış bir taş olarak
karlı kış gecelerinde acılı bir genç şairin her geçişte
hüznüne tanık olduğu metruk bir kümbet denli müşahhas aşktır-ve o
ne rahim bir yürüyüştür gecede"
o çarşısındaki hasır iskemleli kahvede
onu bir cenini çizerken ağlar gördüm
bütün öğeleri belliydi ama neden gözsüz
ama neden bir kaleden artmış kapı tokmağı gibi
ıssız ve dokunaklı
diye sormadım çünkü ben
ağlayanları severim ve güzeldir ağlamak
denebilir ki-
bir insan en çok ağlarken güzeldir
(Satranç Dersleri VII)
#İlhamiÇiçek
I
uzun bir nehirdir satranç
kıvrak ve uzatarak boynunu
nice güneş batışını yerinde görmüş boynunu
oysa veba tarihçileri bilmemişlerdir
her karenin bir karşıveba girişimi olduğunu
göğe bezgin bakanların bir türlü öğrenemediği
"o yüz
diyor yoruldum -aynalar
gösterebilir mi hiç- bana sonumu
nedensiz başladım oyunculuğa
bitireceğim raslantıyla -oyunumu
dostlarım da
var -intiharlar
her akşam ıslak-yapışkan
saçlarıyla girip odama
paniğimden pay toplarlar. "