Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Araştırmacılara göre saplantılı cinsel istismar suçluları sadece çocuklara ilgi gösterirler; kurbanları ile aralarında bir bağ yoktur ve çocuklara karşı ilgileri ergenlik çağından itibaren ortaya çıkar. Bu kimseler, tam olarak gelişmemişlerdir, çocuk özellikleri taşırlar, psikoseksüel olgunluk ve yetişkinlik düzeyine erişmemişlerdir ve yaşa uygun cinsel ilişki­ler kurmakta başarısızdırlar. Saplantılı cinsel istismar suçluları kurbanlarını genellikle erkek çocuklar arasından seçerler ve bu çocuklarla aralarında bir bağ yoktur (Terry ve Tallon, tarihsiz). Saplantılı cinsel istismar suçluları toplum için tehlikelidirler ve yasal sorun oluştururlar. Bu grup pedofiller, durumsal ve duygusal açılardan kırılgan olan çocukları seçerler ve çocukların güvenini kazanmak, onları kandırmak ve cinsel ilişkiyi gerçekleştirmek ve sürdürmek için gereken her şeyi yaparlar. Bunu yaparken, çocuğu koruyup himaye ettiklerine, çocuğun bu etki­leşimden hoşlandığına ve eğitsel deneyim kazanarak yararlan­dığına kendilerini inandırırlar ve savunurlar. Saplantılı istismarcıların eylemleri, çoğu kez şikayet konusu olmadan sürüp gidebilir ve suçluların çoğu işledikleri suç sayı­sından daha azı için mahkum olurlar. Bu kişileri tehlikeli yapan, küçük erkek çocukları cinsel istismar tuzağına düşürmeleri, aynı suçu tekrar tekrar işlemeleri ve kurbanlarının çok olmasıdır.
Gözlemler, pedofil kadınların çoğunlukla 22-33 yaşları ara­sında oldukları yönündedir. Bu kadınların, özellikle depresyon ve uyuşturucu kullanma gibi sorunları olduğu; başetme beceri­leri zayıf, antisosyal, narsistik, bağımlı ve sınırda kişililiklerde kimseler olduklarına dikkat çekilmektedir. Pedofil kadınların, sosyal yönden tecrit edilmiş ve yabancılaşmış yalnız kadınlar oldukları, geçmişlerinde istismar yaşantısı bulunduğu, duygusal sorunları olmakla birlikte çoğunun psikotik olmadığı bildiril­mektedir (Wakefield vd., 1990). Çalışmalar, kadının çocuklarla uygunsuz davranışlar sergilediği olgularda, olayın içinde 'erkek bir pedofilin de bulunması olasılığına işaret etmektedir (Mail ve Hail, 2007).
Reklam
Toplumda kadın pedofillerin gerçek sayısının tam olarak belirlenememesinin nedeni, kadınların çocuklara ve gençlere olan cinsel içerikli eylemlerinin; çocuk bakma gibi kadınlara özgü görevlerinin arkasına kolayca gizlenebilmesidir. Kadın pedofillerin gerçek oranının belirlenememesinin bir diğer nedeni, kadının erkek çocukla kurduğu ilişkiye başkaları­nın cinsel istismar olarak bakmama ve ciddiye almama eğili­minde olmasıdır. Hatta toplumda, böyle bir ilişki nedeniyle erkek çocuğu şanslı görüp takdir edenler bile olabilir. Bu neden­lerle, son yıllara gelininceye kadar kadınların pedofil olabilecek­lerine inanılmamış ve kendilerinden küçüklere cinsel çekicilik duyacaklarına ihtimal verilmemişti. Bu yüzden, fedofili ile ilgili çalışmalar sadece erkekler üzerinde yapılmıştır.
Pedofil eğilimler, gerçekten de bazı kişilerde çocuklara karşı cinsel bir istismara yol açabildiği veya cinsel suç işlemeye neden olabildiği gibi, yine bazı kişilerde salt bir ilgi olarak da kalabilir. Bu konuda baskın olan kanı, çocuk cinsel istismarcılarının ne hepsinin pedofil ne de tüm pedofillerin çocuk cinsel istismarcısı olduğu yönündedir. Genellikle, cinsel çocuk istismarcıları, ço­cukları cinsel olarak çekici bulmayan fakat yetişkinlerle ilişkile­rindeki sorunlar nedeniyle cinsel engellenmişlik içinde olan ve bu engellenmişliklerini çocuklarla cinsel ilişkiye girerek gider­meye çalışan kimselerdir. Bu nedenle çocuk cinsel istismarı ile pedofiliyi birbirine karıştırmamak gerekir.
Pedofili ciddi bir toplumsal sorundur. Pedofiliyi toplum için sorun yapan, bir yandan çocuklar için tehlikeli olması öte yandan bu gibi kimselerin toplum içinde göze batmadan dola­şabilmeleridir. Bu gibi kimseler arasından, önemli toplumsal rollerde bulunan ve görevler üstelenen kimseler çıkabilmekte­dir. Kaynaklarda örneğin, ünlü İngiliz şairi Lord Byron (1788-1824), İngiliz yazarı Lewis Carroll (1832-1898), Nobel ödüllü Fransız yazar Andre Gide (1869-1951), Amerikalı şair ve yazar Edgar Ailen Poe (1809-1849) ile Oscar Ödüllü film yönetmeni Roman Polanski (1933-) ve ünlü pop star Michael Jackson'ın (1958-) adları pedofil olarak tartışılmaktadır.
Pedofiliyi çocuk cinsel istismarı olarak kabul etmeyen, hatta pedofil ilişkileri savunan yazarlar ve bu inanışlar doğrultusunda kurulmuş örgütler bulunmaktadır. Örneğin, İngiltere'de PIE (Pedophile Information Exchange), çocuklara cinsel ilgi duyan kimselerin birbirlerini desteklemek amacıyla iletişimde bulun­mak ve pedofilinin yasal ve sosyal kabulünü sağlamak için 1974 yılında kurulmuş bir örgüttür. Kaynaklarda "Rene Guyon Society" adı verilen bir başka örgütten söz edilmektedir. Bu örgütün savına göre, "toplumsal baskı ve suçluluğun uyandır­dığı şiddet ve düşmanlığı azaltmak için çocuklar, sevecen yetiş­kinlerle seks ihtiyacındadırlar". Bu demek, "8 yaşından önce seks ya da çok geç" sloganı altında çocukların cinsel hakları olduğunu ve ensest ile cinsel istismarı sınırlandıran yasaların kaldırılması gerektiğini savunmaktadır. Daha da inanılmaz olan, bu örgütün 2000 ebeveyn ile psikiyatristten oluşan üyesi­nin olmasıdır.
Reklam
İngiliz psikiyatrisinin öncülerinden Sir D. Henderson'un, R. D. Gillespie ile blrlikte yazdığı psikiyatri el kitabında (Henderson ve Gillespie1956), kız çocuklarının ensest ilişkisinde çoğunlukla ilişkiyi başlatan ve ilişkiyi paylaşan taraf oldukları ve bu kız çocuklarının ilişkiden rahatsız olmuş gibi davranma­dıkları iddia edilmiştir. Bazı yazarlar: "yetişkin ve olgunlaşma­mış hayvanlar arasında cinsel faaliyetler geneldir ve normaldir" diyerek, yetişkinlerle çocuklar arasındaki seks ilişkisine destek sağlamaya çalışmışlardır. Bu yazarlar arasında: "Zorlayıcı ol­mayan baba-kız ensesti aslında belirgin olarak erotik ve yeterli genç bir kadın meydana getirir. Çocukluk öğrenmek için en iyi dönemdir" görüşünde olanlara rastlanmaktadır. Bunlardan bazısı, bebeklerde büyük bir erotik (şehevi) yeteneğin olduğunu iddia edecek kadar görüşlerinde aşırılıklara yer vermiştir.
Psikanalitik kuramcılar arasında Carl G. Jung (1875-1961) ve Otto Rank' ın (1884-1939) adları, psikanalizin kurucuları olarak ön sıralarda yer alır. Bu psikanalistlerin, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında cinsel istismara maruz kaldıkları kendi ifadelerinden ortaya konmuştur. Goldwert (1986) yaptığı bir çalışmada, Freud'a yazdıkları mektuplara dayanarak, Jung ve Rank'ın, cinsel istismar anılarını değerlendirmiştir. C. Jung, 28 Ekim 1907 tarihinde Freud'a yazdığı bir mek­tupta, kimliğini hiçbir zaman açıklamadığı bir kimsenin cinsel saldırısına maruz kaldığını şu satırlarla itiraf etmiştir: "... ve ben bunu kendimle yaptığım bir mücadele sonunda itiraf ediyorum. Bir insan ve bir araştırmacı olarak sana sınırsız bir hayranlık duyuyorum ve bilinçli bir düşmanlık beslemiyorum. Sana karşı olan büyük saygım, yadsınamaz erotik yanı nedeniy­le dinsel baskı gibi bir şey. Bu hoş olmayan duygu, büyük saygı duyduğum bir adamın çocuk iken cinsel saldırısına uğramış ol­mamdan kaynaklanmaktadır. "
Freud, ruhsal bozukluğu olan kişilerin yaşamında cinsel istisma­ra uğrama gibi şok edici bir olayın gerçek olmayabileceğini ileri sürmüştür. Bu kimselerin, aile içinde cinsel istismara uğradıkla­rına ilişkin anılarının çoğunun, aslında çocukluk çağına özgü arzularının karşı cinsiyetteki ebeveyne yansıtılmasından ibaret olduğunu savunmuştur. Bu görüş, Freud'un "Oedipus Kura­mı"nın temelini oluşturur ve çocuk cinsel istismarında fantezinin yerini ön plana çıkararak, gerçek çocuk cinsel istismarı olgusu­nun önemini azaltır. Denilebilir ki Freud'un bu yaklaşımının etkisiyle, uzun yıllar çocuk cinsel istismarı iddialarına güven duyulmamış ve bu konudaki yakınmalar ciddiye alınmamıştır.
Freud' a göre, çocuk cinsel istismarının özünde güç denge­sizliği bulunmaktadır. Bu dengesizlik, otoriteye sahip ve ceza­landırma konumunda olan yetişkine, arzularını çaresiz bir ço­cukta tatmin etme olanağı verir. Böylece çocuk, keyfi kullanılan bu gücün elinde istismara müsait bir nesne gibi muamele görür.
Reklam
Antikçağ' da Yunan savaşçılarının henüz er­genliğe erişmemiş erkek çocukları ya himaye etmek için ya da sevgili olarak tutmak maksadıyla yanlarına aldıkları anlatılmak­tadır. O zamanların eski Yunanistan'ında, eşcinsel ilişkide bulu­nan erkeklerin aşağılanmaması nedeniyle, sevgili olarak tutulan genç erkeklerin daima edilgen rolde kullanıldıkları fakat yüksek sosyal statüden çocukların bu gibi muamelelere maruz kalmak­tan kurtulma şanslarının olduğu bildirilmektedir. İlgili litera­türde, eski Roma' da erkek çocukların ait oldukları yüksek sosyal statüyü simgelemek üzere boyunlarında bir altın top taşıdıkları ve böylece onların istismar edilemeyeceğini anlayan istismarcı­ların kendilerine yaklaşamadıkları açıklanmaktadır.
Eski Arap tıp kitaplarında, bir kimsenin hastalığını iyileştiren en iyi şeyin, bir bakirenin kızlığını bozmak olduğu ve dep­resyon ile cinsel iktidarsızlık için de aynı çarenin önerildiği bil­dirilmektedir. Erkeğin depresyonu için önerilen tedaviler ara­sında, kadını bayıltıncaya kadar durmaksızın dövmek de yer almaktadır. Bunun, depresyonu tümüyle tedavi ettiğine inanıl­maktaydı. Başka hastalıkların tedavisinde ise, erkek çocukların erbezlerinden (testis) yapılmış ilaçların kullanıldığı ve bu amaç­la çocukları iğdiş ederek geçimini sağlayan kişilerin bulunduğu kaydedilmektedir.
Folklor tarihinde, hekimlerin zührevi hastalığı olan kimse­lere, hastalığın tedavisi ve mikrobu emmesi için çoğu kez bir çocuk ile cinsel ilişkide bulunmayı önerdiklerine dair kayıtlar bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler raporlarında, bu inanışın özellikle Güney Afrika'da bugün bile yaygın olduğu ve HIV ya da AIDS hastasının bakire ile cinsel ilişkide bulunduğu takdirde iyileşebileceğine inanıldığı kaydedilmektedir. Bu durum, kuş­kusuz Güney Afrika' daki çocuk cinsel istismar oranlarının ne­den yüksek olduğunu da açıklamaktadır. Gerçekten de, Güney Afrika'da 2000 yılında 67.000 çocuğa cinsel tecavüzde bulunul­duğu saptanmıştır. Ancak araştırmacılar, gerçek sayının bunun 10 misli olduğu görüşündedirler.
Araştırmalardan, Batı toplumla­rında cinsel istismara daha sık rastlandığını, orta sınıftan erkek çocukların kızlara göre aile içinde istismara, fakir sınıftan erkek çocukların ise aile dışı istismara daha çok uğradıklarını öğreni­yoruz.
Toplumlarda genellikle ergenlerin kendi aralarındaki veya çocuklara yönelik cinsel istismar davranışlarına, fazla bir tepki­ de bulunmama ya da bunları önemsememe gibi bir eğilim göz­lenir. Bu eğilim yetişkinlerin erkek ergenlerin cinsel istismar davranışlarını: "masum cinsel oyun", "normal cinsel deneyimde bulunma", "olgunlaşan erkeklerin normal saldırganlığı" veya "ergenlerin gençlik davranışları" biçiminde değerlendirmele­rinde ortaya çıkar. Ancak, 13 yaşında veya daha küçük yaşta olup da, kendilerinden daha küçük çocuklara cinsel amaçla yö­nelen bu gibi gençlerin davranışlarının hoş görülüp geçiştirilme­si büyük hatadır. Gerçekten de son yıllarda, cinsel istismar literatüründe, er­genler tarafından işlenen cinsel suçların ciddi olarak ele alınması gerektiğini savunan çalışmalara rastlanmaktadır. Özellikle hü­küm giymiş ergen seks suçluları üzerinde yapılan araştırmalar, konunun önemini göstermektedir.
135 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.