481 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
“Çünkü bu, ustaca bir kitap yazma girişimi değil, bir iç dökme, bir itiraf, bir paylaşma arzusu.” Nerden başlayacağımı, nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Bir süredir kitaplığımda olan ama kalınlığından dolayı hep ertelediğim kitaba bir akşam öneri ile başladım ve bir çırpıda okudum. Kitap, İkinci Dünya Savaşı'nı yaşamış Profesör Maximilian Wagner'in hayatına girmesiyle kendi geçmişine, aile tarihine dönen ve öğrendiklerini yazmaya karar veren Maya Duran'ın hikayesini kendi ağzından anlatıyor. Livaneli, Struma faciasını bir aşk hikayesiyle daha çarpıcı bir hale getirmiş. Hem muhteşem bir kurgu hem de(bence) bir araştırma kitabı okuduğumu söyleyebilirim. Öyle ki bazı bölümleri okurken merak edip araştırma yaptığımda oldu. Üç kadın, üç hayat.. hangisi daha çok acı çekmiş bilemiyorum.. Ama en çok Nadia boğazımda bir düğüm oldu kaldı. Ahh, sevgili Max.. sen nasıl dayandın bu acıya? Yaşar Kemal’in “Demir olsam çürürdüm, toprak oldum da dayandım.” sözünü anımsattın bana. Acıları, sevgileri, başımıza gelse katlanamayız diye düşündüğümüz, haberlerde duyduğumuz ve üzüntüden kahrolduğumuz olayları gözlerim dolu dolu okudum bu kitapta. Sonu hüzünlü ama huzurlu biten kitaplardandı benim için. Hikayen anlatıldığı için mutluyum Maximilian Wagner! “Çünkü ancak hikâyesi anlatılan insanlar var oluyordu.”
Serenad
SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2020134,8bin okunma
Çok mu haklı :))
Zaten Türk erkeklerinin bir numaralı özelliği sinirlenince hız yapmalarıdır. Bu yüzden hiç birisiyle direksiyon başındayken tartışmayacaksın..
Sayfa 99
Reklam
Ölümün hüzünlü vedasının bakışı..
Çıkmadan önce eve hüzünle baktı, sanki bir daha göremeyeceğini düşünüyordu. Gerçekten de öyle oldu, bir daha o eve dönmedi..
Sayfa 89
Senin ki hangisi?
Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır..
Sayfa 88
Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama!
Sayfa 88
Hepimiz Tanrı'nın elindeyiz.
Sayfa 306
Reklam
bu yağmur içimi ıslatıyor dediğimi nasıl anlamaz? Düpedüz, sarıl bana dedikten sonra, sarılmanın ne anlamı kalır.
Bir kez daha, tanıdığımı sandığım insanları hiç tanımamış olduğumu anladım.
İnsanların mutluluğu, iktidar oyunları arasında ne kadar da zavallı bir konu haline geliyordu.
Böyle örtük öfkeler aslında daha tehlikeliydi. Çok genç yaşta bile öğrenebiliyordu insan bunu. Kendini açıkça belli eden bir öfke, genellikle geçici bir sorun oluştururdu. Ama karşındaki insanda öfkenin üstü örtülmüşse, böyle bir şey hissetmişsen, dikkatli olmalıydın. Bastırılan öfke, daha sonrası için tehlike yaratabilirdi.
Reklam
"İstersen yaparsın!" sözü tam bir kandırmacaydı. İnsan ancak yapabileceğini isterdi, "istemek" kavramı, "dilemek"ten ve "hayallere dalmak"tan farklı bir şeydi. Bedelini göze almakla, gereğini yapmakla ilgili bir şeydi.
Galiba zeka ile kurnazlık ters orantılı.Biri azalırsa öbürü artıyor.
İnsan en güçlü anda bile kendine bir umut yaratmak istiyor. Bir çıkış noktası bulmak için kıvranıyor.
Oysa telefonlar acı acı çalmaz, hep aynı çalar ama biz gelen habere göre bazen sonradan zilleri böyle yorumlarız.
Bilgi ne garip bir şeydi. Şişede hapsedilmiş bir cin gibi yıllarca duruyor, senin gelip kapağını açacağın günü bekliyordu.
Sayfa 179 - İnkılap Kitapevi
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.