Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bazen kentin hiç bilmediğim köşelerine gidip hiç görmediğim sokakları, insanları görmek isterim. Yitip gitmekten de korkmam. Yitmek, sürekli bir yeniliğin tam ortasında olmak demek değil midir bir bakıma? İşte öyle, bir kentin ortasında yitmek , gördüklerine şaşarak ama sisler arasında.
Ama Akdeniz gerçekten de o açık mavi rengine rağmen savuruyordu insanları. Dalgaların üzerinde, bir fındık kabuğu gibi... bir adaya... ya da ne bileyim, herhangi bir kıyıya bırakıyordu.
Reklam
Gün geçtikçe insan kendi yüzünü bile anımsamaz oluyor. Sahi nasıldım çocukken? Bazen, kuşkusuz, diyorum, kuşkusuz başka bir elim vardı, başka bir yüzüm. Kuşkusuz o ben değildim.
Sanki kadın garip bir yaratıkmış da onu ille görmeleri gerekirmiş gibi. Ağaçlarda, duvar diplerinde, gizli saklı insanlar, her şeyin ayrımındaki kadın…
Ağarmış bıyıklarının altında usulca gülümsüyordu. Ama bu gülümsemenin yanında, orada bir yerde saklanmış, öylece uyuyup kalmış bir hüzün vardı.
Bir adanın açıklarında uyuyakalmış çocukluğum; çevresinde arkadaş kucakları, sıcak, uykulu. İç içe. Usulca iniyorum; oradakilerden biri, sanırım benim.
Reklam
Güçsüz bir adamdı. Hiçbir zaman mektuplarımızı, filmlerdeki gibi neşeyle getirmedi. Hep yorgun argın geldi. Belki de bu yüzden: O evde mutlu bir haber alamadım hiç.
Zamanla sevincini yitirebilirsin, ama gerçek sevinç hiçbir zaman yitmez. Sevincin gündelik olaylara bağlı bir şey olduğunu düşünüyorlar. Bazı nesnelere, biçimlere, renklere ya da seslere. Ama durum öyle değil; neden, bilmiyorum, ama eminim bundan.
Tabii sınırlamalar var. Bizi saran, bunaltan. Onsuz yaşamamıza izin vermeyen, ne izni, böyle bir şey duymak bile istemeyen. Zamanla, kim olduğunu bilmediğimiz insanlar tarafından yaratılmış ve önümüze konmuş kargacık burgacık şeyler. Sevimsiz, sıkıcı…
195 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.