Her sözcüğün ardında karanlık bir ağaç, yok dalları, yok ukuşlan, yok meyveleri. ağzımsa yitik, bilinmeyen her şeye aç.
Bir gun yürüsem tersine hem sesleri hem anlamlanı, gitsem gecenin tá sonuna, Voir başka bilincin arkasından geçsem.
Bir gizli gücün tutsağıyım, kim kapatan seslerden örülmüş bu kafeslerde beni, kim çarmıha germiş ki bu seslerde beni?
Her imgeyi ben giysilerinden soydum, ben öptüm, ısırdım kabaran yerlerini, altında yatan her gizi bir bir sordum.
Anlamları örten öyle hoş zarlar ne, dünyada görülmedik bütün yüzlere eş binbir menevişli som mücevherler mi?
Sözcükler, o zengin kokular, her sesten sık sık yayılan tütsü, buhur, gül kokusu, tarçın ve itir ve misk ve sümbül kokusu!
Sözcükler, o pembe, gergin, islak tenler, oyluklar, kalçalar, karınlar, o dişi sesler, gizemin tükenmeyen çimlenişi!
Ağzım sizi sizden soyacak, ağzınızı
bir gülle değiştirip, öpüp koklayarak
kıvrım kıvrım derinleşen bir şiiri.