Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

lethe

lethe
@silaki
• bibliophile •
Poliksingis öylece sırtı duvara dayalı duruyor, patlak gözlerle karanlığı delmeye çalışıyordu. Bakıyor ve de düşünüyordu, şu fâni dünyada işler nasıl da pamuk ipliğine bağlıydı… Ya Hürriyet Ya Ölüm (Kazancakis) Sayfa 292
Reklam
Eğilip cesede baktı, içini çekti: - Ne ki insanoğlu dedi, balon şişiyor, şişiyor, sonunda puufff! patlayıveriyor şeytan götüresice!… Ya Hürriyet Ya Ölüm (Kazancakis) Sayfa 269
Günler gelip geçiyor, Nisan ayı yarıyı buluyor, ağaçlar çiçek doluyor, bazıları ürün bağlıyor, Büyükkale ilkbahar güneşinin altında cıvıl cıvıl cıvıldıyor. Rıhtımda insanlar cehennemlik olmuş, birbirinin karşısında iki öfkeli bölük halinde bölünmüş, her bölüğün ayrı bir tanrısı, tanrılar ve insanlar birbirini öldürmek için hançerlerini bilemekte. Ne olgun şeftali gibi mis mis kokan serin denizi, ne her sabah çiçek açan güneşi, türlü renklere bürünüşünü, ne de gecenin yıldızlarını gözleri görüyordu. Ya Hürriyet Ya Ölüm (Kazancakis) Sayfa 209

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Körfeze, köpüren, güneş ışınları altında parıldayan masmavi denize baktı, uzaklara Yunanistan’a doğru… İç geçirdi. - Derdim seninle Tanrım, diye mırıldandı. Kullarınla değil! Ya Hürriyet Ya Ölüm (Kazancakis) Sayfa 178
“Ama kim tutabilir ki onu? Ne Tanrı ne de şeytan. Ölümden korkmayandan Tanrı bile korkar.” Ya Hürriyet Ya Ölüm (Kazancakis) Sayfa 164
Reklam
“Bana öyle gelir ki, diye söylendi, ben ancak atlarla bağdaşabilirim bundan böyle, varsın Girit’in kurtları, yaban domuzları da olsun. İnsanlarda iş yok bence, boş yaratıklar, soytarı tümü.” Ya Hürriyet Ya Ölüm (Kazancakis) Sayfa 158
Tanrı öylesine ustaca düzenlemişti ki şu yukarı dünyanın işlerini! Haftanın altı günü menfaat, çıkar, yedinci günü Tanrı adına şükür, güzel yemekler, yan gel yat! Huzur! Ya Hürriyet Ya Ölüm (Kazancakis) Sayfa 145
Kardeşinin sabaha karşı hovardalıktan her eve dönüşünde Hrisanti yatağından fırlardı neşeli, çizmelerini çıkarır, su ısıtırdı yıkanması için, acı kahveler pişirirdi kafası yerini bulsun diye; ona sokulduğunda sezdirmeden, doyasıya koklardı bıyıklarında, saçlarında, yatıp kalktığı kadınlardan kalan ağır kokuyu. İşte böyle böyle fukara Hrisanti de şu fani dünyada aşkın ne menem şey olduğunu anlamıştı, o da tadabilmişti aşkın tadını kendine göre. Ya Hürriyet Ya Ölüm (Kazancakis) Sayfa 99
Gizlice, hiç kimseye sezdirmeden kampanaların, vaftiz babası olmuş, ad takmıştı onlara; ortadakinin, en büyüğünün adı Aya Minas, Büyükkale’nin şanlı kaptanı, sağdakinin adı Hürriyet, soldakininse Ölüm. İlkin Aya Minas’ın o kaptanca gür sesi duyulurdu, sonra birden oynak, cilveli, neşeli, tatlı sular gibi serin Hürriyet’in sesi fışkırıverirdi, peşinden de ağır aksak Ölüm’ünki gelirdi. Bu üç ses ihtiyar kilise emekçisinin bağrından, Girit’in bağrından kopup gelirdi, hristiyan evlerinin damları üzerinden, Türk mahallelerinden, Paşa Kapısı’ndan geçer, reayanın özlemini ünlerdi korkusuz. Ya Hürriyet Ya Ölüm (Kazancakis) Sayfa 95
- Fukara Girit! diye mırıldandı Kaptan Mihal, kısrağını mahmuzladı, kaç kuşaktır bağırıp durursun ama, seni duyan kim! Tanrı da korkutulmak ister mucizesini yaratmak için, yeryüzünün tüm güçlülüleri de korkutulmak isterler, al tüfeğini eline yeni baştan, senin Moskof’un odur, başkası değil! Ya Hürriyet Ya Ölüm (Kazancakis) Sayfa 80