Çok geç kalmışım Aykut Ertuğrul'un kalemi ile tanışmaya!.. Çok farklı, çok ilginç bir kalemi var yazarın. Kendinizi bazen fantastik, bazen romantik, bazen dramatik ve bazen de korku filmi izliyormuş gibi ve birçok duygu içerisinde buluyorsunuz. Kitabı yaşıyorsunuz... Geçmişin derinliklerine yolculuk yaparken aslında bugünü yaşıyorsunuz.
Aykut Ertuğrul yaptığı bir söyleşide:
"Hep okudum, ne oldu da kendimi bu kadar okumaya verdim bilmiyorum. Yaşadığımız çağda okumak çok da iyi bir şey değil aslında. Bir lanet gibi. Başka insanlar eğlenirken, biz kâğıt fareleri, sayfalar arasında debeleniyoruz. Fakat insanların dışarıda yaptıkları şeylerden aldığı hazzı biz kitap okurken alıyoruz. Bir bakıma aynı şey " şeklinde konuştu.
Kitabı okuyunca yazarın bahsettiği o kitap okurken yaşanılan hazzı yazar okura vermeyi başarmış.
Hikayelerinden anlaşıldığına göre yeniliklere açık olan yazar, mutluluğa farklı açılardan bakmayı öğretiyor bize... Hikayelerin anlamlarını zirvede aramaya teşvik ediyor okuru.
Sözün kısası, yazar kalemini kuşanmış ve hiç de sıradan olmayan üslupla harika bir kitaba imzasını atmıştır. :))
Sürekli şikayetçisi olduğumuz dünyaya dair. Fırından yeni çıktı. Keyifli okumalar.
‘’Bölüşürsek tok oluruz bölünürsek yok oluruz’’ diyen bir medeniyetin evlatları olarak bizler bölüşmek yerine sahip olmanın hazzına erişmek istedik. Bir zamanlar eğer siftahını henüz yapmamışsa kendisine gelen müşteriyi oraya yönlendiren bir ticaret anlayışı
Bu fotoğrafı görünce ilginç bir anekdot geldi aklıma: Bir gün babası küçük oğlunu sırtında gezdirirken çocuk çok mutlu olmuş olmalı ki babasına “ben de seni bir gün sırtıma alacağım baba” der. Babası şöyle cevap verir: “Alamazsın oğlum! Çocuklar babalarını hayatta bir kez sırtlarında taşırlar, o da TABUTA konulduğunda...”
Farkında mısınız; yılların geride bıraktığı sıradan eşya(lar) “antika” olarak anılıp nadide eser bağlamında “baş tacı” edilirken, aynı durumdaki insan ise “yaşlı” nitelemesiyle “baş kakıncı” edilir.
Hayatın girdabında yaşadığınız bunca sergüzeştlerden sonra mahzendeki yıllanmış şarap, ya da antikacıdaki bir taş plak kadar dahi değerinizin olmayacağı düşüncesi, açık söylemek gerekirse insanı hüzünlendiriyor bazen.....
-adem doğantemur-