Her ikimiz de sessizce, diğerinin konuşmaya başlamasını bekliyorduk; ama konuşmak, iki ruh arasındaki iletişimin tek yolu da değildi. Kalpleri bir araya getiren, dudaklardan ve dil- den dökülen heceler değildi aslında.
Adem'in cennetteki uykusu gibi, hayatım boş ve donuktu, ta ki Selma ışıktan bir sütun gibi karşıma çıkıncaya kadar... Sırlarla ve mucizelerle dolup taşan kalbimin Havva'sı oldu Selma. O, kalbime varoluşun derin doğasını öğretti ve ruhların karşısında bir ayna gibi, kalbimi büyüledi. İlk Havva'nın uysal bir Adem'i kendi isteğiyle yeryüzü cennetinin dışına sürüklemesi gibi, Selma Karami de tatlılığıyla ve benim de gönlümün isteğiyle, beni aşkın ve safığın cennetine alıvermişti. Ama ne yazık ki, Adem'in başına gelen benim de başıma geldi. Onu cennetten kovalayan o ateşten kılıç, ben bir buyruğa karşı gelmeden, iyilik ve kötülük meyvesini tatmadan önce bile, keskin ağzının parıltısıyla beni korkutup aşk cennetinden uzaklaştıran kılıca benzer.