Allah İçin Çıkılan Yolun Sonu Cennettir Bir Allah dostunu ziyaret etmenin ilk faydası, Allah için sevginin ve ziyaretin sevabına ulaşmaktır. Allah için sevilen bir müslüman kardeşi ziyaret etmenin hediyesi ilâhî muhabbet ve cennettir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v) bu konuda şu müjdeleri vermiştir: أَلَا أُخْبِرُكُمْ بِرِجَالِكُمْ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ ... وَالرَّجُلُ يَزُورُ أَخَاهُ في نَاحِيَةِ الْمِصْرِ فِي اللَّهِ فِي الْجَنَّةِ "Size cennet ehli olanlarınızı haber vereyim mi? Bir şehrin (memleketin) öbür ucunda bulunan din kardeşini Allah rızası için ziyaret eden kimse cennetliktir."
Eğer size doğru bir çocuk gelirse,gülerse altın rengi saçları varsa, ona soru sorulduğunda yanıt vermiyorsa,kim olduğunu hemen anlarsınız. Böyle olursa rica ediyorum! Beni böyle üzüntü içinde bırakmayın: Hemen yazıp haber verin geri geldiğini...
Sayfa 90 - İş bankasıKitabı okudu
Reklam
Kampanya: Atsız Affedilmelidir! Atsız'ın hapse atılmasıyla ilgili ilk protesto bir Alman bilim adamından gelmiştir: Dr. Heinrich Georg Baum. 20 Kasım 1973'te Bon'daki Türkiye Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na yazdığı bir dilekçede olayı protesto ettiğini ifade ediyor, Cumhurbaşkanı'na da bir dilekçe yazdığını belirtiyor ve
Atsız Affediliyor: Af kampanyası nihayet neticesini vermiş, yukarıdaki yazı, rapor ve dilekçeleri de gören Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk 21 Ocak 1974 tarihinde Nihal Atsız'ı affetmiştir. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanı'nın imzalarının bulunduğu 13020 sayılı af kararının metni aşağıdadır: "1-Milli duyguları zayıflatmak için
Bir Gecelik Tutuklanma: 14 Mart 1973 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Atsız'ın tutuklandığına dair bir haber vardır: "Yazar Nihal Adsız, hakkında kesinleşmiş bulunan bir yıl iki ay hapis cezası için çıkarılan yakalama müzekkeresi uyarınca Emniyet Müdürlüğü İnfaz Bürosu tarafından dün tutuklanmıştır." (Akgöz 2016: 232'den). 12/13
Safa Tepesinden ilk Sesleniş
-Benim ve sizin haliniz neye benzer bilir misiniz, diye sordu. ... -Gelen düşmanı görüp ailesine haber vermeye koşan birine...Düşmanın ondan önce ulaşıp ailesine zarar vermesinden korkar ve; "Koşun size bir haberim var" diye haykırır. İşte, ben ve siz böyleyiz!
Sayfa 166 - Timaş Yay. , Salih SuruçKitabı okuyor
Reklam
Atsız'ın Kaburga Kemiği Kırılıyor (Haziran 1965): Tam da bu aralarda, 1965 Haziran'ı ortalarında Atsız'ın kaburga kemiği kırılır: "Ötüken'in çıkışı günlerinde lumbago ağrıları ve tansiyonun birden bire 20'ye yükselmesi yetmiyormuş gibi, bir de kaburga kemiğim kırılınca işler yüzüstü kaldı." (Hacaloğlu 2013:
Şimdi aynı apartmanın aynı katında -karşılıklı- oturanlar, aynı iş yerinde çalışanlar, fakültede aynı sınıfta okuyanlar birbirini tanımıyor, selam vermiyor, başa gelen musibet için teselli cümleleri kurmuyor, "Müteessir olma! Acılar, acıları bastırır." diyemiyor. Belki de Allah Rasûlü ﷺ yaşadığımız bu asrı gördüğünden "İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe kâmil bir imana sahip olamazsınız. Size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız!" buyurmuştu. Bu yüzden Abdullah b. Ömer selam vermek için her gün çarşıya çıkar, tanısın ya da tanımasın her gördüğüne "es-Selamu Aleyküm" derdi.
Sayfa 15
- Biraz canın sıkılıyormuş, neden sıkılıyorsun oğlum ? - Size kim söyledi, sıkılıyorum diye ? - Anneler çocuklarını görmesede , hallerinden haber alırlar bana kimse bir şey söylemedi ben kendim anladım oturuşundan , kalkisindan , yemenden, içmenden, her halinden öyle anlaşılıyor.
Sayfa 132Kitabı okudu
VİSRUA
Esaslı yollardan biri yapılacaktı. Yolun belli bir zamanda bitmesine lüzum vardı. O zamanlar Lübnan'da oturuyorduk. Cemal Paşa, Şam mahallesi Hulusi bey'e (eski nafia nazırı, mühendis) bu tarzda Emirler verdi. Hulusi bey: -fennen imkan yoktur, diyor ve bu imkansızlığı ispat etmek için baş mühendisi yola çıkardığını yazıyordu. Baş mühendis Ayin Sofar'a geldi. Koltuğu çanta ve dosya dolu idi. Bu yığınlarca kağıt ve cetvel, yalnız bir şeye yarıyacaktı: ordu'ya lazım olan yolun Ordu için lüzumlu olduğu zamanda yapılamayacağını ispat etmek! Baş mühendisi kumandanın yanına ben götürmüştüm. Kendinden pek emindi. Fakat daha kapıdan girer girmez, Cemal Paşa, suratını astı: -şimdi koltuğunuzun altında ne varsa, hepsinin şu masaüstüne atınız! Dedi. Mühendis şaşırdı. -hepsini, hepsini, son kağıda kadar! Ve şimdi karşımda durunuz. Gözlüklü mühendis, boş kollarıyla Dikili kaldı. -size yalnız şunu emrediyorum. Bu yolun o tarihte bitmesi için ne kadar paraya, ameleye, kazma ve küreğe ihtiyacınız vardır. Gidip dairelere haber vereceksiniz ve Doğru Şama hareket edeceksiniz. Yol o tarihte bitmezse, sizi son taşlarına atıldığı yerde idam ettireceğim. Baş mühendisin idam edilmediğine tabii şüphe etmezsiniz. Yo,l saati saatine bitti. Bugünkü okullar bu idam sözüne şimdi hayret edeceklerdir. Büyük harbde öldürmek, astırmak, vurdurmak sözleri 5 lira ceza gibi hafif kıymetler almıştı. .... ... İfratlar bırakılırsa, bürokrasiye karşı her türlü şiddet benim hoşuma gider. Bürokrasi bilhassa bizde tembelliği, kafasızlığı, kötü niyeti, bilgisizliği meşrulaştırmak demek olmuştur.
Sayfa 86 - Pozitif yayınları/2004
Reklam
Olayların arka planını görmezden gelerek yaşadığınız bir hâdisenin, sizin cinsinizden biri tarafından başınıza geldiği- ni düşünürseniz onu kabullenmekte zorlanırsınız. Fakat sizin üzerinizde olan ve sizi var eden, size "varlık" bahşeden bir yüce kudretin Allahu zü'l Celal'in varlığını kabul ettiğiniz ve Ona teslim olduğunuz zaman tecelliyatla imtihan ediliyorsunuz. Başınıza gelene bu nazarla bakıp, her hâdiseden bir ibret alacaksınız. Modern insanın çıkmazı işte burada başlıyor. Modern insan bu çıkmazda hayatını idame ettiriyor. İnsana çok büyük yetenekler bahşedilmiş; ama bu yetenekler başına gelen imtihanlarla baş etmesine yetmiyor. Eskiden evlerin, tekkelerin duvarlarına, "Ah Teslimiyet" yazilı levhalar asılırdi. Bu teslimiyet, sizi var eden ve sizi kuşatan bir varlığa teslimiyettir. Allahu zü'l Celal, yeryüzüne elçilerini göndermiş. Bu elçi- lerin bir de vârisleri var. Büyük zevat-l kiram var. Bu şekilde ala meratibihim bir teslimiyet zinciri var. Eski diplomalara ve icazetnamelere şu yazılırdi: "El ele, el Hakk'a." En nihayetinde siz Hak'tan gelen şerbeti içiyorsunuz. Kaynak insan değildir. Allah'tır. insan sadece nakleder. Yunus Emre ne diyor: Hak'tan gelen şerbeti içtik elhamdülillah Şu tevhid denizini geçtik elhamdülillah. Yunus Emre'ye Hak'tan bir haber geliyor, o habere, "Âmen- na" diyor. Sonra o haberin mûcib-i muktezasınca amel ediyor ve tevhid denizini geçiyor. Yoksa sadece "âmenna" demekle geçilmiyor o deniz. işte o an bir sükûn bir sekinet hâli iniyor ruha. İnsanın iç dünyası ferahlıyor.
6.cilt
1444. Ebü’d-Derdâ radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ashâbına: - “Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı,  düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi? diye sordu. Onlar da: - Evet, söyle dediler. Resûl-i Ekrem de: - “Allah Teâlâ’yı zikretmektir” buyurdu. Tirmizî, Daavât 6.Ayrıca bk.İbni Mâce, Edeb 53. ... Şüphesiz böylesine değerli olan ve insana nice nâfile ibadetten daha fazla sevap kazandıran zikir, bütün organların sultanı kabul edilen kalbin iştirakiyle yapılan zikirdir. Uyanık bir kalp ve duyarlı bir gönülle yapılan zikir dünya ile alâkayı kesmek suretiyle mümkün olabilir. Bu ise son derece güçtür. Zikrullahı işte böylesine değerli kılan, Allah’ı âdetâ görürcesine ve O’nun huzurunda olduğunu hissedercesine bir şuur haliyle yapılmasıdır. Dil Allah’ı zikrederken kalbin de ona katılması insanı âdeta melekleştirir. Hatta onun meleklerden de üstün bir seviyeye çıkmasına imkân hazırlar. Zira böyle bir şuur haliyle Allah’ı zikreden kimse, devamlı surette Rabbiyle beraber olduğu için ne bir fenalık düşünebilir ne de elinden kötülük gelir.
"Öyle komutanım. Şimdi büyük bir saldırıya başlıyorlar. Hakkınızı helal edin. Bu saldırıyı mümkün olduğunca uzun tutmaya çalışacağız. Bu da size zaman kazandırır inşallah." "Her geçen saat hatlarım kuvvetleniyor oğlum, ama sanki sana yardıma gelsem mi diye düşünüyorum." "Hayır komutanım, buraya gelecek askerler bize benzer. Burası tam cehennem. Birazdan daha da beter olacak. Ama bilmiyorum. Elimden geleni yapacağım." "Bana sürekli haber ver." "Baş üstüne komutanım."
Sayfa 190Kitabı okudu
' Niçin hanımın oğlan doğuracağını size haber vermek iyiliğinde, daha doğrusu saç­malığında bulunan kaşif ruh, bu bilim insanlarından birinin kulağına eğilerek, "Şu şekilde elde edilecek bir serum, veremi kesinlikle tedavi eder" tarzında bir yardımda bulunmuyor? '
Sayfa 134 - İş Bankası Kültür Yayınları pdfKitabı okudu
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.