“Sefalet kadırımlarımıza cesetleri, hapishanelerimize hırsızları ve katilleri yığarken, sosyete sahtekârlarının orada ne görüyoruz?.. En yoz örnekleri, isyan ettirici ve büyük köpeklikleri, en utanmaz haydutlukları... Bir fırında bir parça ekmek koparttığı için canilerin arasına konulup yargılanan fakirin, bir gün devlet hazinelerinin, aile servetlerinin hiç cezaya uğramadan çalındığı borsayı taş be taş yakacak kadar öfkeleneceğinden kaygı duymuyor musunuz?” Oysa bu zenginliğe özgü suçluluk yasalar tarafından hoşgörülmektedir ve mahkemenin önüne çıktığı olursa, onların hoşgörüsünden ve basının sessiz kalacağından emin bulunmaktadır.
Hapishaneler suçluluk oranını düşürmemektedir. Bunları istedikleri kadar yaygınlaştırsınlar, sayılarını arttırsınlar veya dönüştürsünler, suç ve suçlu sayısı sabit kalmakta veya daha da kötüsü artmaktadır.
Kitle iletişim Araçlarınn bu denli çoğaldığı, hayatımızın her alanını bu denli kapladığı günümüzde görebildiğimiz, izleyebildiğimiz, öğrenebildiğimiz hayatın gerçek yüzü değil de, onun sistem açısından yapılmış kurgusal bir replikası ise; sokaklarımızdaki binaların duvarlarından tutun da, odalarımıza dek her yanımızı dolduran iletiler gerçek bir iletişimden çok bir gürültünün serpintileri ise yaşadığımız, kabullendiğimiz bugünkü hayat tarzımızı yeniden değerlendirmemiz gerekiyor.
Sonuçta, bilim ve teknolojideki gelişmeler insanın özgürleşmesi için değil; insanın kendisiyle, başka insanlarla ve Doğa ile uyum içinde yaşayabileceği daha gelişkin bir hayatın oluşturulması için değil, Walter Benjamin'in sözleriyle, "organik olanın inorganik olanın tahakkümü altına alındığı” bugünkü modern toplumsal sistemlerin yeniden üretimi için kullanılmış olmaktadır. Bu yeniden üretim sürecinin gönüllü ve ücretsiz işçileri ise uzaklaşmak istediğimiz toplumsal realiteden kendimizi soyutlayabilmeyi umarak evlerimize, iç mekânlarımıza çekilen, atomize olmuş, yalnızlaşmış insanlardan oluşan kitlelere dönüşmüş bulunan bizler olmaktayız. Marx'ın Yahudi Sorunu'nda anlattığı süreçle kendi yalnızlığı içinde çırçıplak kalmış olarak evlerimizde izlediğimiz TV dizilerinin ayrılığı aracılığı ile kitleselleşmiş, edilgenleşmiş, seyircileşmiş bizleriz. Sıradan bir tezgâhtar kız, genç, felsefe profesörü, büyük şirket yöneticisi, sol ya da saă eğilimli gazeteci, yazar olan bizleriz.
Ve hepimiz, modadaki, pop müzikteki, TV dizilerindeki gündelik konuşma biçimlerimizdeki evcilleştirilmiş argo sözcüklerimizdeki hızlı değişime karşın, insan ile insan arasındaki, temel ilişkinin değişmesini olumlu karşılamayan toplumsal sistemin karşısında Tarihimizin aksini değiştirme olanağından yoksunlaşmakta oluşumuzun ötesinde, siyasal hayatı ve savaşları bile margarin reklamlarının ya da "soap opera”ların söylemiyle izlediğimiz için, Tarihin ya da hayatın tanığı olma şansımızı da yitirir gibiyiz.
Disiplin, artık yalnızca bedenleri dağıtmak, onlardan zamanı çekip almak ve bunu birikimli hâle getirmekten ibaret olmayıp, etkin bir aygıt elde edebilmek için güçleri birleştirmektir.
Bir suçun zararlılığı ve sonuç değeri, yasayı ihlal eden kişinin statüsüne göre değişmektedir; bir soylunun işlediği suç, toplum için halktan birinin işlediği suçtan daha zararlıdır.