"Bir yere gitmeden, gelecek birini bekliyordu herkes.Koro halinde susuluyordu ve yalnızca yüksek sesle konuşanlara inanır olmuştu insanlar.İncelik yalnızlığa dönüşe dönüşe bitmişti.Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu."
Annemin sesi öksüz bir çocuğa benziyordu. Babam ölmüştü..Çocuklarım gözlerimin önünde bir uzaklıktı. Çoktan sönmüştü kalabalığın kandilleri.
Göğsümdeki kederle yumuşatmaya çalışıyordum ağzımdaki taşı.
Akıl almaz bir hızla azalıyordu her şey. Ne şiir, ne kitaplar aptalca türkü söylüyordum. Sesinden başka suçum, yüzünden başka iyiliğim kalmamıştı.
Sana neden sığındığımı anlıyor musun?..
"Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Yol olsan kimse geçmez,
Elin adamı ne anlar senden?
Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun tellersin
pullarsın gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün.
Köpürmüş gelen bulutları.
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
şu dünyanın ıssızlığı.
Tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!"
"Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım.
Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
Sahi nedir yaşamın anlamı?
Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına,
yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine.
Bakıyorum umut; karamsarlığın,
sevinç; acının azıcık soluk almasından başka ne ki?
Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama...Değil mi yoksa?"