UMUT VE ÇÖKÜŞ İÇ İÇE YAŞANIYOR
18 Nisan Çarşamba Berlin sürekli bombalanmakta, şehrin göğü kızıl renge bürünürken Başbakanlık binası da alev alev yanmaktadır. Sovyet birlikleriyse Berlin’e doğru süratle ilerlemeye devam etmektedirler. Hitler’in Propoganda Bakanı Goebbels’i bakanlığın merdivenlerinde yakalayan bir gazeteci Goebbels’in yanına sokuldu ve “Roosevelt öldü!” dedi.
- Yeterince görebildin mi İstanbul’u? - Uzun bir ömür artı on gün bana yetti. Nasıl ölümü atlatmanın yolu kentten uzaklaşmaksa, zaman geçirmenin yolu da sohbet etmektir. Bir kadının en büyük kötülüğü daima sizden iyi olmasıdır. Annem benden iyi. Acıya hazırlandığımız o kısa boşlukta insan ile hayvan, akıllı ile deli, melek ile şeytan
Reklam
Gövdesinin çapıyla karşılaştırıldığında acınası incelikteki çok sayıda bacak, gözlerinin önünde çaresizlik içersinde, parıltılar saçarak sallanıp durmaktaydı. ‘Ne olmuş bana böyle?’ diye düşündü. Gördüğü düş değildi. Biraz küçük, ama normal, yani içinde insanlar yaşasın diye yapılmış olan odası, ezbere bildiği dört duvarın arasında eskiden
2007 yılında, Salzburg’un merkezine kurulmuş bir fuarın gece bekçiliğini yaparken tanışmış olduğum bu kişinin adı Mansur idi ve aslen Yemenli bir mülteci idi. Onu daha evvelden de görüyordum, ancak kim olduğunu bilmiyordum. Mansur, Salzburg merkezinde ne kadar bina varsa akşamdan sabaha kadar defalarca volta atarak elindeki cihazla bu önemli
Yol gökyüzüne çıkıyordu sanki, çünkü gördüğümüz kadarıyla yükseliyor, yükseliyor ve sonunda dün akşamdan beri Gud Dağı'nın tepesinde avını bekleyen bir çaylak gibi tünemiş bulutun içine dalıyordu. Kar ayaklarımızın altında gıcırdıyordu. Havada oksijen öylesine azalmıştı ki, soluk almakta güçlük çekiyorduk. Kanım her an daha çok doluyordu başıma. Buna rağmen, damarlarımda tatlı bir duygu dolaşmaktaydı. Dünyadan bu kadar yükseklerde olduğum için bir sevinç, neşe vardı içimde. Ne yalan söyleyeyim, çocukça bir duyguydu bu, kabul ediyorum, ama bizler toplumsal koşullardan uzaklaşıp doğaya yaklaştıkça elimizde olmadan çocuklaşırız. O zamana dek ruhumuzda yer etmiş her şey tek tek düşer, dökülür oradan ve bir zamanlar olduğu gibi, bir gün yine olacağı gibi olur ruhumuz. Benim gibi, kimsenin uğramadığı dağlarda dolaşmış, oraların olağanüstü güzelliğini uzun uzun seyretmiş, dik vadilerin insana hayat veren havasını hırsla ciğerlerine çekmiş biri bu büyüleyici yerleri anlatmak istediğimi anlıyor olmalıdır.
Sayfa 70 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Bütün hatalarına rağmen, bilmeden hizmet ettikleri çeşitli odaklar olsa da temelde 12 Eylül öncesi gençliğinin, hangi kesimden olursa olsun bir duruşu vardı. Emperyalizme karşıydılar. Fedakardılar. Gözü karaydılar. Doğru bildikleri şeyler uğruna canlarını vermekten kaçınmıyorlardı. En azından büyük çoğunluğu böyleydi. İşte bu gençlik, darbeciler tarafından ezildi. Sadece sivil cenahta değil, Türk ordusunda da büyük bir tasfiye gerçekleşti. Çok sayıda askeri personel ordudan atıldı. Bir kısmı cezaevlerine tıkıldı. İşkence gördü. Tasfiye edilenlerin hemen hepsi devrimci ve ülkücü olarak bilinenlerdi. Onlar tasfiye edilirken birilerinin önü açılmaya başlanmıştı. Soğuk savaşın yoğun sürdüğü yıllardı. ABD'nin yeşil kuşak projesi gündemdeydi. Bu kapsamda birilerine "Yürü ya kul" denmişti. 1980 darbesi ile yapılanlarla, 2008-2013 arası isimli davalarla yapılanlar birbirine o kadar benziyordu ki. İkisinde de samimi vatansever askerler saldırıya uğramışlar, böylece "yeşil kuşak projesi çocuklarının" önü açılmıştı.
Reklam
188 öğeden 231 ile 188 arasındakiler gösteriliyor.