Yaklaşık 9 gündür 80 bin tonluk devasa bir geminin üzerinde durmaksızın yol alıyorum. Daha gidilecek 14 günlük uzak yol var. Her yer deniz. Her yer mavi. Her yer su ve bulut. Öyle temiz. Öyle güzel. Denizlerden ve yollardan çok şey öğrendim. Gökyüzünden çok şey öğrendim. Bazen umarsız bir martı, bazen de boncuk boncuk dizilmiş beyaz bulutlara takılıp gidiyorum. Önce Yunanistan, sonra İtalya ve en nihayetinde İspanya'nın batısı Malaga. Cebelitarık'tan geçeceğiz. Gemi mezarlığı denilen bölgeden, Biscay'dan geçeceğiz. Denizcilerin korkulu rüyasıdır Biscay. Fırtınalarıyla meşhurdur. Fırtınaya yakalanacağız orada. Yakalanalım. Zaten güzel olan ne varsa yakalandık. Korku duyulacak ne varsa yakalandık. Aşk duyulacak ne varsa, ona da yakalandık. En iyi biz yakalanırız çünkü. Belki de, en güzel biz yeniliriz bulut'a, suya, aşk'a ve martılara. Kim bilebilir?
Birleşik Krallığın doğusu, İsviçre'nin ve Finlandiya'yın kuzeyinde nihayet duracağız. Karaya basacağız orada. O soğuk, Kuzey Atlantik Okyanusunun esip geçtiği buzullar ülkesinde tanımadığım bir yüzle karşılaşacağım ilk defa. İlk defa merhaba diyeceğim bir Kuzeyliye. Merhaba, ben ''Lali." Size, kurutulmuş çiçeklerle geldim. Unutarak geldim. Vazgeçerek geldim... Nasılsınız?