" İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür,. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız... Yalnız... "
Sadece düşünsel bir oyun olarak basite indirgediğimiz satrancı çok farklı perspektiflerden ele alan bir kitap. Psikolojik kuramı üzerine yazılmış, altmış dört kareli bir tahta üzerinde on altışar taşla oynanan “basit” bir oyunun insanı nasıl sanrılara sürükleyebileceğini gösteriyor. Başladığınızda kendinizi okumaktan alıkoyamıyorsunuz, yaşanılan olayların başkahramanı sizmişsiniz gibi hisler besliyor, düşünüyorsunuz. Ve artık satranç, sizin için sadece siyah-beyaz kareler ve piyonlardan ibaret olmaktan çıkıyor; yeni anlamlar kazanıyor.
SatrançStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020237,2bin okunma
İnsan yine bekliyor, bekliyor. Yine bir şey olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyor, düşünüyor, düşünüyor, düşünüyor ta ki şakakları zonklayana dek.
Bir şey olmuyordu. Yine yalnızlık... Yalnız... Yalnız...
Bize hiç bir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz.
Yine bekledin, ama yine hiçbir şey olmadı. Bekledin, bekledin, bekledin, düşündün, düşündün, başın ağrıyana kadar düşündün. Hiçbir şey olmadı. Yalnız bırakıldın. Yalnız. Yalnız.
Satrancın çekici yanı, stratejisinin birbirinden farklı iki beyinde ayrı ayrı gelişmesidir, bu tinsel (ruhsal) savaşta siyahın beyazın manevralarını bilmemesi, bu yüzden de anlamaya ve önlemeye çalışmasıdır; öte yandan beyaz da siyahın gizli amaçlarını aşmak ve engellemek çabasındadır.
Satranç oyununun tinsel (ruhsal) enerjileri dar sınırlarla çevrili bir alana sürgün ederek, en zorlayıcı düşünme edimlerinde bile beyni bitkin düşürecek yerde onun ataklığını ve gerilim gücünü daha da yükseltmek gibi mucizevi bir üstünlüğü vardır.