Salinger’ı kendi nezdimde müthiş bir mertebeye taşıyan eserdir. Bilinç ve gizem dünyasından henüz nasibini alamamış kimseler hayal kırıklığı olarak adlandırırlar ve hiçbir şey anlamadım bu ne diye kitabı bir tarafa fırlatırlar. Üstünde 15 dakika dahi düşünmezler efendim.
2017 yapımı ‘Rebel in the Rye‘ J. D. Salinger’ ı konu alan biyografi dram türünde bir filmdir. Bu filmi izledikten sonra kitabı okursanız daha da hayranlık uyandıracağını düşünüyorum. Çünkü kitabın nasıl yazıldığını (ikinci dünya savaşı ve sonrasında asker olarak sahada oluyor sevgili Salinger) kitabın yayınlanmasından sonra (elbette öncesinde etkileyici yazarlık hilayesini izliyorsunuz) neler yaşadığı ve nihayetinde Çavdar Tarlasındaki Çocuklar eserinden sonra bir daha yazılarını kimseye göstermemeye yemin ettiğini görüyor ve sonrasında üstünde araştırma yapmadan duramıyorsunuz zaten. Öyle ki Salinger öldükten sonra yazılarının yok edilmesini istemiş çünkü yazdıklarını sadece Tanrı için yazdığını ve ona bahşettiği bu yetenek ile Tanrıya ibadet ettiğini belirterek inzivaya çekilmiş. 2010 yılında da vefat etmiştir.
Cicero’ya ait okuduğum ilk kitap. İnce olması ve yalın bir anlatıma sahip olması sebebiyle başlangıç için uygun buldum kitabı. Maksadım içerikten çok, her zaman olduğu gibi yazarı tanımaktı. Öyle ki, şu izlenimlerimi diğer okurlarla paylaşmak istedim. Erdem, fazilet, sevgi ve tutarlılık üzerine durmuş kitapta Cicero. Eminim diğer eserlerinde de bu kavramlara yer vermiştir.
Dostlarına değer veren ve karşılığında muhakkak değer görmeyi bekleyen; söz sahibi; bilgin olmasının yanı sıra erdem ve faziletle kuşatılmayı isteyen iyi bir insan. Sanıyorum sevdiğim ve kendimden bir parça ya da müşterek tamın parçaları diye adlandırdığım bağlardan birini Cicero ile de kurmak üzereyim. Kendisinin bir dönem avukat olması aramızdaki yakınlığı da arttırıyor.
Kitabın son sayfalarında 35 yaşıma varmadan Latince edinmeyi kendi hayatıma borç bildiğimi ve böyle müthiş bir hedefi kaydettiğimi kesinleştirdim. Cümlelerin ardındaki ya da derinliğindeki fikirleri anlamak hiç zor olmadı. İsterdim ki yanımdaki dostlarımdan biri olsun ve kalktığımda bir saat önce oturduğum sandalyedeki ben ile aynı olmayayım. Eminim böylesine bir konuşma geçerdi aramızda ve hayat ile kurduğum anlam daha sıkı olurdu.
Diğer cümlelerinde görüşmek üzere.
Bu tür şeylerin hafızası ve hatırası da onunla birlikte ölmüş olsaydı, böylesine samimiyet duyduğum ve kendisinden de değer gördüğüm birini kaybetmeye asla dayanamazdım.
Fakat insan hayatı narin ve kırılgandır. Bu yüzden daima sevebileceğimiz ve karşılığında da sevilebileceğimiz genç insanlar bulmaya çalışmalıyız; çünkü sevgi ve iyilik son bulduğunda hayat tüm neşesini kaybeder.
“Büyük bir içtenlikle iletti,” dense yeterdi; fakat oyundaki yanıt, “Muazzam bir içtenlikle iletti,” oldu. Zira dalkavukluk, memnun etmeye çalıştığı kişinin duymak istediklerini daima abartır.
Daha önce de dediğim gibi erdem, dostluğu cezbeder. Böylece o, parıltısına kapılan benzer zihinlerle buluşup bir araya gelebilir. Elbette bu birliktelikten filizlenen şey de sevgi olacaktır.