Ama mutlak gerçeği söylemeliyim. Onları Uganda'dan kovmamın nedeni Uganda'nın ekonomisiydi. Uganda iflas edecekti. İsraillileri kovmamın nedeni buydu.
*Golda Meir ile arkadaş olduğunuzu söylemiştiniz.
Evet!
Çünkü İsrail'e gittiğimde beni çok iyi eğlendirirdi.
Sonra tamamen İsrail ittifakından Arap ittifakına geçtiniz.
İsrail ittifakından geçtim çünkü İsrailliler suçlular ve kandırılmış insanlar değiller. Dünyaya gerçeği söylemiyorlar. Filistin'e mülteci olarak götürüldüler ve daha sonra Amerikalılar ve İngilizler tarafından kendilerine verilen silah zoruyla Filistin'i İsrail devleti haline getirdiler.
-İdi Amin-
Gerçekten suça yönelik kişiler, suçu kafalarında planlayıp tasarlayanlardır. Bunlar girişilecek eylemin sağlayacağı kazançları allayıp pullayarak anlatır, geri zekâlıların hayal gücünü ya da iştahını kamçılarlar. Daha sonra kendileri gizlenir, suçun işlenmesini ve yakalanıp cezaya çarpılma riskini kurban olarak seçtikleri kimselere bırakırlar. Genç insanların yaşlı ve deneyimli suçlular tarafından kötü eylemlere alet edilmesinde de aynı durum söz konusudur.
Gölgesiz ışığın olamayacağına inandığım gibi inanıyorum direnişe; ya da daha doğrusu, ışık olmazsa gölge olmayacağına inandığım gibi. Bir direniş olmalı, yoksa bütün o suçlular nereden geliyorlar, televizyonda gösterilen?
Eğer bir insana denilse ki:
"Sana bir milyon sene ömür verilecek ve dünyanın kralı olarak yaşayacaksın fakat sonunda yok olacaksın. Bunu mu istersin yoksa bu dünyada kısa ve meşakkatli ama ölümden sonra da ebedi ve saadetli bir hayatı mı arzularsın?"
Eğer nefsani duygularından kurtulup vehimlerine yenilmese, "Hayır, krallık da olsa, bin yıl da olsa, sonunda yokluğa giden bir yaşayışı istemem. Adi ve meşakkatli, ama sonu saadetli hayata razıyım," diyecektir. Çünkü insanın manevi duyguları ölümsüzlüğü istiyor. Sınırsız arzu ve düşünceleri, ne kadar uzun olursa olsun, bu fani dünyaya sığmıyor.
Hatta doğru düşünceli bir insan, yok olmaktansa, Cehennemde yaşamaya bile razı olur. Zira, yaşamak var olmaktır. Var olmanın en kötüsü bile yok olmaktan, varlığını yitirmekten daha iyidir. Bu bakımdan, Cehennem'in yaratılmış olması bile Rabbimizin rahmetindendir. Çünkü bütün suçlular, idam cezası yerine ömür boyu hapsi tercih ederler
Toplum, şiddeti alışkanlık haline getirmiş suçlulardan korunmalıdır ancak bu kişilerin hapse mi atılacağı yoksa akıl hastanesine mi kaldırılacağı bir uygulama sorunu olmalıdır, ahlaki sorun değil. Şiddeti alışkanlık haline getirmiş suçlular genellikle hapiste tutulmalıdır çünkü hapishaneler bu kişilerle başa çıkılması bakımından hastanelere kıyasla daha donanımlıdır. Bu kişilerin psikiyatrik tedaviye ihtiyaçları varsa, tedavileri hapishanede yapılabilir.
Psikopatide, konu sadece suç işlemekle ilgili değildir. Genellikle pişmanlık ve utanç duygusunun olmaması, sevgisizlik, duyarsızlık ve sığ duygusal tepkilerin olduğu bir kişilik özelliğidir. Tüm suçlular psikopat olmadığı gibi, tüm psikopatlar da suçlu değildir.
"...iyi bir adamdı.Ama tıpkı suçlular ve kötüler gibi,iyi adamlar da ölürler.Ve bunun böyle olması için Tanrı'nın kendi sebepleri vardır.Ne istediğini ve neden istediğini sadece kendisi bilir.
Biz ölümlüler ise sadece onun iradesine boyun eğeriz."
Gerçek dünyada tek suçlular cinayet işleyenler değildir. Azmettiren, olaylara subjektif yaklaşan bir polis memuru hayat kurtaran bir doktora intikam yemini ettirebilir. Nasıl mı? Bu sorunun cevabını yazar Çağatay Küpçü bizlere ''Ölümden Beter - La Vie'' kitabında sarsıcı bir biçimde veriyor. Şu ana kadar okuduğunuz tüm polisiye romanları unutun. Onları tozlanmaya bırakın ve rafa kaldırın. Yepyeni, fütüristik dokunuşlarıyla bir adım ilerisini hesaplama analitiğine merhaba deyin. Bu kitabın her sayfasında kendiniz de bir amacınız olduğunu hatırlayacak, fikirlerin ve olayların geniş bir zeminde aşka düştüğünü göreceksiniz. Bir adam karısını; üzerine titrediği inci tanesinin karartılmasına göz yumabilir miydi? Zaten bizi her türlü durumun içine sokan da bu yüce duygu değil midir?
Profesör Doktor Haluk Toköz ile yeri gelecek hüzünlenecek yeri gelecek sürüngenleşen insanlardan birlikte nefret edeceksiniz. Ama ne olursa olsun bazı sonların ölümden beter olabildiğini unutmadan. Bu kitabın devamını soluğumu tutarak bekliyorum.
Cemiyet, devrimden hemen sonra Saray çevresindeki grubu ve Abdülhamit'in casusluk ağını ortadan kaldırmak için harekete geçmişti. Padişah ise, Sadrazam Sait Paşa'nın önerisine uyarak bütün siyasi suçlular ve sürgünler için genel af ilan etti.
Roma kurulduktan sonra nüfusu arttırmak için suçlular gemilerle şehre taşınmış. Bu sebeple şehirde bir müddet sadece suçlular varmış. Hatta daha sonra hiç kadın olmadığı için festival ayağına sağdan soldan kadın da kaçırıyor bu ayılar.
Kitabın başında suçluların uzay gemisiyle sadece kendilerinden oluşan bir gezegene yollanmaları Roma'nın kuruluşunu anımsattı.
Omega gezegenindeki kast sistemi de aslında Roma'daki patriciler ve magistralara benziyor.
Ben mi benzetiyorum, böyle bir şey yok mu? Hayal gücüm mü çok çalışıyor? Bilemiyorum...
Özellikle dünyada yaşanan son gelişmelerden sonra "Biz insanın en yüce Kötülük potansiyelinin Devlet'te olduğunu kabul ettiğimiz için Devlet'i kutsal olmasa da bir insanüstü eser olarak görür, ona da taparız" satırlarını okumak içimi ürpertti.
İyilik, adalet, hayatın kutsallığı ve benzeri yakışıksız kavramlardan bahsedilenlerin akıl hastanesine kapatıldığı, cinayet işlemeyenlerin ölüme mahkum olduğu bu dünya bizimkinden çok mu uzak?
Bu tarz eski bilim kurgu klasiklerini okuyunca günümüz eserlerini ne derece etkilediğini daha net anlıyorum. Aslında özgün sandığımız her eserin bir esin kaynağının olduğunu görmek beynimde iğne ışın tabancası etkisi yapıyor. Acaba Mevki Uygarlığı'nın esin kaynaklarını bir gün rastgele şekilde yapılan seçimler sonucu okuyup mutlu olacak mıyım? İçimde bu ihtimallerin saçma heyecanı var. Keşke zamanı bu anda dondursam ve milyonlarca kitap sonra bambaşka bir insan olarak yeniden başlatsam.