Çanakkale doğumlu.Emekli kimya öğretmeni.Şule Yayınlarından Kasım 2018'de Yılanlı Hamam, Aralık 2020'de Yıldız Parlatan, Aralık 2022'de Cabir ile Ziryab- Ölümsüzlük iksirinin peşinde kitapları çıktı.
İnsanın ayağını yerden kesen taşkın duygularını, yerin dibine sokan büyük utançlarını ya da ben bununla yaşayamam dediği pişmanlık ve acılarını öğüten değirmenin taşı değil de suyuydu zaman. Su akar, insan avuç avuç kendini öğütürdü.
Acaba insanlar kollarına saat takmadan önce vakte daha mı önem veriyorlardı? Gözleriyle izleyip güneşi; sabah, öğle, ikindi, akşam eşsiz saatleri mi yakalıyorlardı?
Tarafsızlık tüm zamanlarda bir duruştan ziyade kazanan tarafın ilan edilmesine kadar geçen sürenin adıydı çünkü. Bu süre boyunca ter dökmeyen, mücadelenin kirine pasına bulaşmayan tarafsızlar, kavga bittiğinde bütün herkesten daha temiz ve daha az yıpranmış olur, en güzel köşeleri herkesten önce kapıverirlerdi.
Ben bu kenti görmek için boşuna koyuldum yollara: daha iyi anımsanmak için hep aynı kalmak ve hareketsiz durmak zorunda olduğundan, Zora eridi, çözüldü ve yok oldu. Yeryüzü unuttu onu.
Italo Calvino, Görünmez Kentler
Bir kentte hayran kaldığın şey onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır.
İtalo Calvino / Görünmez Kentler
Sağ işaret parmağını göğsüne bastırıp "Şurama bir kuş işle Adria, her sabah tunicamı giyince kalbime kuşlar konup havalansın," demişti. "Eğirdiğin ipliği, gözünün değdiği rengi, kuşlarını, kuşlarının göğünü koyalım göğsüme."
Yedi Tepeli Babil'in uzağında ne varsa ıssızlıktı oysa. Henüz bilmiyorlardı. Gerçi hiç kimse giderken böyle şeyleri aklına getirmez, çünkü gitmek her yanıyla varmak, daha güzele varacağını sanmaktır.
Şu dünyada, insanın kendine acımasından daha hüzünlü bir şey yoktu.
Gerçi, dünya dediğin ufacık bir yerdi neticede. Yer ile gök arasındaki uçsuz bucaksız genişlik bazen öyle daralıyordu ki o sıkışıklıkta kendine yer bulamayanlar, şu koca dünyaya bir ben sığamadım, diye küsüp yerin altına sığınıyordu. Zaten yerin üstünde kalanlar da eriyor, kırılıp dökülüyor, önünde sonunda şıp şıp yerin altına damlıyordu. Çünkü dünya ufacık bir şeydi neticede, yeri geliyor bir sarnıçta birikiyordu.