YUSUF AKÇURA ülkemizde belki de hakkında en az araştırma yapılan aydınlardan biridir. Şimdiye kadar onun hakkında yazılanların bibliyografyası bir sayfayı geçmez ve çoğu da birbirinin tekrarıdır. Solcular milliyetçi olduğu için, sağcılar sebepsiz yere sevmez, İslamcılar hiç hazzetmez ve Niyazi Berkes'in tabiriyle unutulur gider.
Lanet olsun sana ey garp temeddünü! Eski dünyanın bütün bu sade şehirlerini bozmuşsun, onun yerine kendinin alaca bulaca güzelliklerini de vermemişsin, sadece eski püskülerini dikmişsin.
Beşir Bey el-Kassar, dersin sonuna doğru: "Tarih okumaktan murat, sadece bazı vak'aları öğrenmek değil, şunlardan ibret alma, övülenler gibi olmaya çalışma, övülmeyenler gibi olmaktan kaçınmaktır," dedi.
Arap genci ile benim İslam'ı anlayışımızda çok fark var: O İslam'ı Yahudilik gibi bir din-i Milli diye düşünüyor; ben İslam'ı umumi, şer'i bir din diye anlıyorum. Arap İslam'ın bütün insanoğluna yayılmasını istiyor, lakin bununla birlikte Araplık da yayılsın diyor, Müslüman olan her kişi Arap olsun,Bütün Müslüman dünyası bir Arap padişahlığına dönüşsün diyor.
Kitap Şuuru sayfasına teşekkür ederim.
Yusuf Akçura 1913 yılında Suriye ve Filistin'i gezerek orada gördüklerini mektup olarak(30 adet) Vakit gazetesine göndermiştir ve bu mektupları İsmail Türkoğlu yayına hazırlamıştır. Bilindiği üzere Suriye ve Filistin toprakları 1918 yılında ayrılmıştır lakin Yusuf Akçura'nın gözlemlerine göre Suriye ve Filistin toprakları çoktan elden çıkmıştır. Suriye ve Filistin bölgesi dil,ekonomik,mektep olarak Avrupalı devletlerin elindedir. Bölgede yaşayan Araplar Türkçeyi öğrenmek istemiyor, öğretecekde yok, Türk parasından ziyade avrupa parası özellikle Fransa parasını kullaniyorlar, müslümanların doğru düzgün bir mektebi yok lakin hristiyanların ve yahudilerin mektepleri oldukça gelişmiştir, Türkçe ve Tarih derslerine girecek öğretmen bulmak imkansız iken Avrupa dillerini öğretecek öğretmenler kolaylikla bulunmaktadır. Kitabı okurken içinizden Osmanlı İmparatorluğu 400 sene bu topraklara hükmetsede vatanlaştıramamış olduğu anlaşılıyor.
"Beyrut'ta Türkçe kitap, gazete okunmuyor, Beyrut'ta Türkçe kitap satan bir kitapçı da yok denilebilir, Türkçe umumi dersler verilmiyor, tiyatro oynanmıyor,Türk hayatından sinema gösterilmiyor, Türk'ün yaptığı eşyalar satılmıyor, Türk müziği meçhul, Türk mimarisinin varlığıda işitilmemiş. Başka ne söyleyeyim, Türk medeniyetinin vücudunu halka gösterecek, onu halka sevdirecek, onlara halkın muhabbetini celp edecek bir şey yok vesselam..." sf. 69
1900lü yılların başından şu zaman kadar bazı noktaların aynı olması, okurken içimi acıttı. Akçura'nın ilerisi için öngördüğü konuların bugün vukuu bulması kendisinin ufkunun genişliğini kanıtlıyor. Defaatle gezdiği bölgelerde ıslahat yapılmasını sahip çıkılmasını yoksa kaybedeceğimizi söylemiş. Nitekim öyle de oldu. Umarım tarih günümüzdeki sınırlarımız için aynı şekilde tekerrür etmez! Akçura okunmalı okutulmalı. #kitapşuuru
Yusuf Akçura’nın Suriye ve Filistin Mektupları yıllar öncesinin Suriye ve Filistin’ine; oradaki Türklere, Türkçeye ve öksüz Türklüğümüze ışık tutuyor. Âşık Paşa’nın “Türk diline kimesne bakmaz idi/Türklere hergiz gönül akmaz idi” beyti dolaşıyor sanki kitabın sayfaları arasında.
Yabancıların Türk memleketinde Türklerden çok sevilmesi ve saygı görmesi bugün dahi çoğu zaman karşılaştığımız bir durum. Onlar kendi dillerini herkese öğretmelerine rağmen Türkçe konuşan, Türkçe bilen kişi sayısının hiç denecek kadar az olduğunu görüyoruz mektuplarda ve Yusuf Akçura’nın bunları anlatırkenki sessiz çığlıklarını duymamak mümkün olmuyor.
Kitapta anlatılanlar ilimden, bilimden, çalışmaktan, çabalamaktan ve gayret etmekten kaçındığımız her şeyin sonunda kaybetmeye mahkûm olduğumuzun açık bir ispatıdır.
Eser, hem o döneme ışık tutması hem de bir Türk tarafından Türk milletine atılan sert bir tokat niteliğinde olması bakımından çok önemli. Bu tokadın amacı Türk insanına gerçekleri göstermek ve kendine getirmek olduğundan Akçura’ya teşekkür etmekten kendimi alamıyorum.
#kitapşuuru