Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tahsin Gün

Tahsin Gün
@tahsingun
Sıkı Okur
Librum Lictorem
Çünkü sevecenlikten daha ağır bir şey yoktur dünyada. Kişinin kendi acısı bile, başkasıyla, başkası için hissettiği, imgelemle yoğunlaşan ve yüzlerce yankıyla uzadıkça uzayan bir acı kadar ağır çekmez.
Reklam
Yedi yıl Tereza'nın kölesi olarak yaşamıştı, attığı tek bir adım bile onun gözünden kaçmadan. Bileklerine demir gülleler bağlasa bu kadar olurdu ancak. Birdenbire çok daha hafifledi adımları. Ayakları yerden kesildi, yükseldi. Parmenides'in büyülü alanına girmişti; varolmanın o güzelim hafifliğini tadıyordu.
Sayfa 38 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
Tereza'ya olan aşkı güzeldi ama yorucuydu da; sürekli olarak ondan birşeyleri saklamak, hileye başvurmak, örtbas etmek, ona rol yapmak, gereğinde cezalandırmak, gereğinde yatıştırmak, kendi duyguları hakkında hesap vermek, kıskançlığı, çektiği acılar ve rüyaları karşısında savunmaya geçmek, kendini suçlu hissetmek, mazeretler bulup özürler dilemek zorunda kalmıştı. Artık yorucu olan ne varsa kaybolup gitmiş, sadece güzellik kalmıştı geriye.
Sayfa 38 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Oturduğu apartman dairesine gitmek üzere (eve bu arada masa, iskemleler, kanepe ve halı gelmişti) otelden çıkarken, büyük bir mutlulukla, evini sırtında taşıyan bir sümüklüböcek gibi yaşama biçimini de yanında taşıyıp getirdiğini geçirdi aklından. Tereza ile Sabina, yaşamının iki kutbuydu; ayrı ve uyuşmaz, ama eşit derecede çekici.
Sayfa 36 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
Dubçek (2/2)
Uzlaşma ülkeyi olabileceklerin en kötüsünden korudu: Zamanında herkesi dehşete düşürmüş olan ölüm cezalarından ve kitleler halinde Sibirya'ya sürülmekten... Ama bir şey gün gibi ortadaydı: Ülke zorbaya boyun eğmek zorunda kalacaktı; ilelebet kekeleyecek, dili dolaşacak, Dubçek gibi soluğu tıkanacaktı. Karnaval bitmişti. Günlük, alelade ıstırap başlamıştı.
Sayfa 34 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
Reklam
İçinde yaşadığı yeri terk etmek isteyen kişi mutsuz kişidir.
Sayfa 35 - İletişim Yayınları, 41. Baskı, 2014, İstanbulKitabı okuyor
Dubçek (1/2)
Doğruydu: Genel heyecean dalgası ilk bir haftayı geçmedi. Milletvekilleri Rus ordusu tarafından birer suçlu gibi alınıp götürüldüler. Nerede olduklarını kimse bilmiyordu, yaşamlarından kaygı duyuluyordu. Ruslara duyulan nefret halkı alkol gibi sarhoş etmişti. Sarhoş yaşanan bir nefret karnavalıydı. Çek kentleri, alaylı laflar, dörtlükler, şiirler ve herkesin cahiller sirki diye suratlarına güldüğü Brejnev'le askerlerinin karikatürleriyle dolu, elle boyanmış afişlerle donatılmıştı. Ama hiç bir karnaval sonsuza dek sürüp gitmez. Bu arada, Ruslar, Çek milletvekillerini Moskova'da bir uzlaşma anlaşması imzalamaya zorlamışlardı. Dubçek yanında milletvekilleriyle Prag'a döndüğünde radyodan bir konuşma yaptı. Altı gün süren alıkonulmadan sonra öylesine perişan olmuştu ki, zorlukla konuşabiliyordu; kekeledi, sık sık soluğu tıkanmış gibi oldu; iki cümle arasında uzun süre duralıyor, bu duralamalar neredeyse otuz saniyeyi buluyordu.
Sayfa 34 - İletişim Yayınları, 41. Baskı, 2014, İstanbulKitabı okuyor
Prag işgali
Tomas İsviçre'deki doktorun önerisini hiç düşünmeden geri çevirdiyse, bunu Tereza için yapmıştı. Onun gitmek istemeyeceğini sanıyordu. İşgalin ilk haftası süresince neredeyse mutluluğu andıran bir kendinden geçme içindeydi Tereza. Elinde fotoğraf makinesiyle sokak sokak dolaştıktan sonra, makinedeki filmleri yabancı gazetecilere veriyor, gazeteciler bu filmler için birbirlerine giriyorlardı. Bir keresinde çok fazla ileri gidip de, tabancasını bir grup insana çevirmiş bir Rus subayının fotoğrafını yakından çekince tutuklandı ve geceyi Rus karargâhında geçirdi. Orada kurşuna dizmekle gözünü korkuttular ama, salıverildiği an elinde makinesi gene sokaklardaydı.
Sayfa 33 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
Bir çıkmazdaydı; daha onlarla buluşmak üzere evden ayrılırken başka kadınları tatsız buluyor, ama onlarsız bir gün geçirmeyegörsün, telefona sarılıyor, onlarla buluşmak buluşmak için can atıyordu. Yanında en rahat ettiği kadın hâlâ Sabina'ydı. Onun sır saklayan bir kadın olduğunu, buluşmalarını açık etmeyeceğini biliyordu. Sabina'nın atölyesi onu geçmişten, geçmişteki huzur dolu bekarlık günlerinden bir anı gibi karşılıyordu daima. Ne kadar çok değiştiğinin kendisi de farkında değildi belki: Tereza uyumamış onu bekliyordur diye eve geç gelmekten korkar olmuştu çoktandır. Sonra bir gün, Sabina sevişme sırasında Tomas'ın saatine baktığını ve sevişmeyi çarçabuk sonuca erdirmeye çalıştığını gördü.
Sayfa 30 - İletişim Yayınları, 41. Baskı, 2014, İstanbulKitabı okuyor
Tereza'yla tanıştığından beri, içki olmadan öteki kadınlarla sevişemez olmuştu! Oysa alkol kokan nefesi Tereza için onun başka kadınlarla yattığının kanıtıydı.
Sayfa 30 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, Çeviren: Fatih ÖzgüvenKitabı okuyor
Reklam
Bir pazar, anne gene önceden kararlaştırılmış bir görüşmeyi iptal ettiğinde, Tomas hemen o an oğlunu bir daha hiç görmemeye karar verdi. Yeterli önlemleri almayı unuttuğu bir tek geceyle bağlı olduğu bu çocuğa neden öteki çocuklardan daha derin duygular besleyecekti ki? Nafakayı ödemeyi özen gösterecekti; yeter ki babalık duyguları adına oğlu için savaş vermesini istemesinlerdi!
Sayfa 19 - İletişim Yayınları, 41. Baskı, 2014, İstanbulKitabı okuyor
Sadece bir hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatlarımızda gideremeyiz; bu nedenle de ne istediğimizi bilemeyiz. Tereza'yla olmak mı daha iyiydi, yalnız olmak mı? Karşılaştırma fırsatı olmadığı için hangi kararın daha iyi olduğunu sınamanın bir yolu yok. Olaylar nasıl gelişirse öyle yaşıyoruz, önceden uyarılmaksızın, rolünü ezberlemeden sahneye çıkan bir tiyatro oyuncusu gibi.
Peki aşk mıydı o duygu? Onun yanı başında ölmek istemesi abartılı bir duyguydu apaçık; bunu daha ikinci görüşmeleriydi! Yoksa ta içindeki sevme yeteneksizliğinin farkına varıp da aşk taklidi yaparak kendini aldatma gereği duyan bir adamın histerisi miydi sadece? Bilinçaltı öylesine korkaktı ki, bu küçük güldürü için seçip seçeceği en iyi eş yaşamına girme konusunda hiçbir şansı olmayan şu zavallı garson kız olmuştu!
Sayfa 15 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
Yaşamlarımızın her saniyesi sonsuz kere yineleniyorsa, İsa'nın çarmıha çivili olduğu gibi biz de sonsuzluğa çivilenmişiz demektir. Bu, insanı dehşete düşürecek bir olasılık. Sonsuza Kadar Yinelenme dünyasında her attığımız adıma dayanılmaz bir sorumluluğun ağırlığı gelir çöker. İşte Nietzsche, Sonsuza Kadar Yinelenme düşüncesine bunun için yüklerin en ağırı demiştir (das schwerste Gewicht). Sonsuza Kadar Yinelenme yüklerin en ağırıysa, bizim yaşamlarımız bu ağırlığın karşısında göz kamaştırıcı bir hafiflik içinde belirmektedir. Peki, ağırlık gerçekten nefret edilesi, hafiflik de göz kamaştırıcı mıdır? Yüklerin en ağırı ezer bizi, onun altında çökeriz, bizi yere yapıştırır bu ağırlık. Öte yandan her çağda yazılmış aşk şiirlerinde, kadın erkeğin bedeninin ağırlığı altında ezilmeyi özler. O halde yüklerin en ağırı aynı zamanda yaşamın sağladığı en şiddetli doyumun da imgesidir. Yük ne kadar ağır olursa, yaşamlarımız o denli yaklaşır yeryüzüne, daha gerçek, daha içten olur. İşi tersten alırsak, bir yükten mutlak biçimde yoksun olmak insanoğlunu havadan daha hafif kılar; göklere doğru kanat açar insan, bu dünyadan ve dünyasal varlığından ayrılır, yalnızca yarı yarıya gerçek olur, devinimleri önemsizleştiği ölçüde özgürleşir. Hangisini seçmeli o halde? Ağırlığı mı, hafifliği mi?
Sayfa 13 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
Fransız Devrimi sonsuza kadar yinelenecek olsaydı, Fransız tarihçileri giderek daha az gurur duyacaklardı Robespierre'le. Ama bir daha asla geri gelmeyecek bir şeyi konu edindikleri içindir ki, devrimin kanlı yılları yalnızca sözcük, kuram ve tartışma olup çıktı, tüyden daha hafif bir şey oldu, hiç kimseyi korkutmuyor artık. Tarihte yalnızca bir kere karşımıza çıkan Robespierre'le, Fransız kelleleri uçura uçura sonsuza kadar dönüp dönüp yeniden karşımıza çıkan Robespierre arasında dağlar kadar fark vardır. Ebedi Dönüş düşüncesinin bize eşyayı olduğundan farklı gösteren bir bakış açısı sağladığında anlaşalım o halde; doğasındaki geçiciliğin getirdiği hafifletici koşul olmaksızın belirir eşya. Bu hafifletici koşul bir yargıya varmaktan alıkoyar bizi. Öyle değil mi; ömrü uzun olmayan, geçip gitmekte olan bir şey konusunda nasıl yargıya varabiliriz ki? Çözülüp yok olmanın günbatımında her şey, hatta giyotin bile bir geçmişe özlem perdesine bürünür.
Sayfa 12 - İletişim Yayınları, 41. BASKI, 2014Kitabı okuyor
1.691 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.