Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı; Türkiye Cumhuriyeti halkını, tamamen modern ve bütün anlam ve biçimiyle olgun bir toplum durumuna getirmektir. Devrimlerimizin temel amacı budur. Bu gerçeği kabul etmeyenleri perişan etmek, zorunludur. Şimdiye dek milletin beynini paslandıran, uyuşturan ve bunu ister durumda olanlar olmuştur. Her durumda, zihinlerdeki boş inançlar, tümüyle atılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça, gerçeğin ışıklarını aşılama olanağı yoktur." (Mustafa Kemal, 1.9.1925.)
-Çünkü Osmanlı Kırımı alayım derken borca batmıştır. Faizli borca ki, azalacağına arttığı için altından kalkamaz! Çünkü siz borcu fabrika açmaya almadınız! Osmanlının "gâvur kazanır, Müslüman yer" zagonunca oturup yemeğe aldınız!
Hasan Tahsin bir gazeteci olabilir. Ama İzmir'e çıkan Yunan işgal ordusuna tabancayla ateş eden Hasan Tahsin gazeteci değil, bir direnişçidir. Doğru bilinç, bu eylemi düzenleyen Hasan Tahsin'i Yunan ordusuna ilk kurşunu sıkan milli mukavemetçi olarak anmayı gerektirir, "Gazeteci Hasan Tahsin" olarak değil. Hasan Tahsin silahını ateşlediği anda gazeteci olmaktan çıkmıştı. Gazeteci Hasan Tahsin'in görevi, "Yunan ordusu İzmir'e çıktı" başlıklı bir haber yazmak olabilirdi ancak. Her yıl Hasan Tahsin'i anarken onun ilk mukavemetçi olması kadar gazeteci kimliğini de öne çıkarmak, yanlış gazetecilik bilincinin yerleşmesine hizmet etti. Bu da gazeteciliğe farkında olmaksızın yapılmış bir kötülüktü.
Ne hazindir ki Türkiye'de demokrasiyi, Cumhuriyeti, laikliği, insan haklarını, bireysel hak ve özgürlükleri, kadın erkek eşitliğini ve bilimsel düşünceyi yüceltmek, kişiyi bir rejim muhalifi yapmaktadır.
2010'lu yıllarda güç kazanan anti-entelektüalizmin, en küstah, en cüretkâr ifadesi, insanların hayatlarında hiç kitap okumamış olduklarını hiç sıkılmadan söyleyebilmeleri, hatta bu tarifsiz eksikliği bir itiraf olmaktan çıkarıp gizli bir övünç vesilesi haline getirebilmeleridir.
Elaziz Valisi Ali Galip Paşa, Padişah Mehmet Vahdettin onaylı Damat Ferit Paşa imzasıyla gelen Atatürk'ün idam fermanını uygulamak üzere, Dersimli bazı aşiretlere para ve ikbal teklif eder. Sadece Haydar Ağa adındaki aşiret reisi şeklen (kerhen, gizli amaçlı) bu teklifi kabul eder ve Ali Galip'ten yüklüce İngiliz altınını "Rüşvet" olarak alır. Diğer aşiret reisleri yapılan teklife uzak dururlar. Haydar Ağa, Erzurum-Sivas yolunda Mustafa Kemal'i karşılar, her şeyin bittiğini düşünen Mustafa Kemal, büyük bir sürprizle karşılaşır; Haydar Ağa, rüşvet olarak verilen altınları Kurtuluş Savaşında ihtiyacı olur diye Mustafa Kemal'e verir ve 250 gönüllü Zaza-Türkmen süvari ile Erzurum ve Sivas yolunda emniyetini sağlarlar. İşte bundan dolayıdır ki Mustafa Kemal'in Dersim'e ve Dersimlilere karşı çok özel bir ilgisi vardır. Erzurum ve Sivas Kongrelerine Diyap Ağa ve Hasan Basri'yi delege olarak çağırır. 23 Nisan 1920'de açılan Büyük Millet Meclisi'ne ise beş milletvekiliyle temsil edilmesini sağlar.