Eserde yazar, taa yüzyıllar öncesine, Homo Sapienslerden de öncesine, Neandertal soyun atasına, mağara dönemine gidiyoruz. Adeta bir maymunu andiran görünümleri, ilkel koşulları ve sosyal ilişkileriyle yeryüzünde tek kendilerinin mağara adami olduklarını (insan değil, çünkü henüz o dönemde "insan" kelimesi ve düşüncesi yok), yaşanacak tek yerin kendi mağaraları olduğunu düşünen bir topluluktan bahsediyor.Bu topluluğun iki kardeş üyesi var.Biri kısa kısa konuşan, sürü psikolojisinde olan Tao, öteki onun henüz kahramanlik gösterip bir isim almaya hak kazanamamış, araştıran ve merak eden kardeşi İsimsiz.Bir gün İsimsiz, abisi Tao ile bir günlük sunak tepesine gider ve yakınlarda bir yerde Uygarlar adı altında bir topluluğun yaşadığını öğrenir.Merakina yenilir ve onları gözler.Ve ilk kez gördüğü bu farklı ırktan, yüzünde kesik izi olan çilli bir kıza içi ısınır.Bunun aşk olduğunu bilmez çünkü aşkın tanımı yoktur dillerinde.O günden beri o kıza ulasmak için plan yapar ve çetin kış şartlarında, vahşi hayatın ortasında kendini yollara vurur.İşte o zaman gerçek dünyayı tanımaya başlar.Peki bu İsimsiz, kıza ulaşabilecek mi? Hayatta kalabilecek mi? Peki Plüton bu işin neresinde? Hepsi ve daha fazlası bu eserde saklı ️
Yazarın anlatımının hastasıyım zaten.Çok zekice ve gerçekçi bir kurgu olmus.İşte bir mağara adamı tam da böyle yapmıştır dedim.İsimsiz'in zekasına ve azmine hayran kaldim.Tanrı,aile,bağlılık ve vefayi sorgulaması ve doğru yolu aklıyla bulması etkileyiciydi.Düşündüren ve sorgulatan kitapaları sevenler mutlaka okumalı