İbrahim Teke

'Sorun doğru biçimde çözümlenmezse, hiç halledilmemiş sayılır.»
Reklam
"Fatih, bu camiyi yaptırarak şehri îslamlaştırmanın yolunu açtı. Çünkü bir şehri kılıçla fethedebilirsiniz ama onu gerçekten kazanmanızın yolu gönülleri fethetmektir. Gönülleri açmanın yolu ise İstanbul'u gül bahçesine çevirmekten geçer. İşte bu sebepten böylesi muhteşem camiler, külliyeler yapılmıştır. Evet, Nevzat Başkomiserim. Burası sadece cami değildir. Burada medreseleri, sıbyan mektebi, hastanesi, konukevi, aşevi, kütüphanesi, kervansarayı ve hamamıyla küçük bir kasaba kurdurmuştu Fatih. Yepyeni bir İslam şehrinin temellerini atmıştı..."
"Ölülerden kimseye zarar gelmez Başkomiserim. Kötülük canlılardan gelir, yoldan çıkmış kullardan. Eski belediye başkan yardımcısının başsız bedeninin üzerine kapağı örttükten sonra sordum: "Ya ölen kişi suçluysa? Ya ona zarar verenler haklıysa? Baksanıza, ellerini bilekten kesmişler. Bunun bir anlamı olsa gerek?" "Mülkün sahibi Hak Teala'dır. Kim doğrudur, kim yanlıştır, ancak o bilir. Ama ne yaparsa yapsın, Allah'ın kulunun canını almak Allah'ın kuluna düşmez." Yüzünü buruşturdu. "Hele böyle vahşet... Hayır, bu zavallı ne günah işlerse işlesin, bunu hak etmemiştir."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Jüstinyen'in özel bir nedeni de vardı Ayasofya'yı yaptırmak için. Aşkını ölümsüzleştirmek. Hayır, Isa Peygamber'e duyduğu bağlılıktan bahsetmiyorum, karısı Teodora'ya duyduğu aşktan söz ediyorum. Ayasofya'yı gezdiyseniz, görmüşsünüzdür. O eşsiz sütunların üzerindeki başlıklarda Jüstinyen ile karısı Teodora'nın başharflerinden oluşan monogramlar yer alır. Tıpkı günümüz dev şirketlerinin logoları gibi. Yani Ayasofya bir mabet olduğu kadar, aşktan gözü dönmüş bir imparatorun, sevdiği kadın için yaptırdığı devasa bir anıttır da..."
Yıllardır bu evde duymadığım, çok eski, bildik bir koku çarptı burnuma: Yemek kokusu. Kapıyı kapatıp öylece kaldım sofada. Bu evin kapısını açıp içeri girdiğimde, bu yemek kokusunu duyduğumda aşina olduğum bir ses gelirdi içeriden. "Nevzat sen misin?" Sevgi dolu bir ses, evinin direği olarak gördüğü kocasının dönüşünü bekleyen bir kadının şefkat yüklü sesi. Karımın hiçbir zaman unutamayacağım sesi. Artık hiçbir zaman duyamayacağım bir ses. Ardından şu köşedeki küçük odadan, beni kucaklamak için sevinçle fırlayan, iri gözlü, zayıf bir kız çocuğu. Benim kızım, Aysun... Boğazıma bir yumruk düğümlendi. Yıllardır bir türlü yakamı bırakmayan o yoğun keder usulca kıpırdandı içimde. Sol tarafımda, tam kalbimin üzerinde derin bir sızı hissettim. Başım döndü, düşecek gibi oldum. Sırtımı az önce kapattığım kapıya dayadım. Birden duvardaki resimlerin, sofadaki küf yeşili koltukların, babamın kendi eliyle yaptığı ahşap masanın, yerdeki eski halının renklerinin birbirine karıştığını, görüntülerinin bozulduğunu fark ettim. Ne oluyordu bana? Ağlıyordum, farkına bile varmadan, kendiliğinden sessizce dökülüyordu gözyaşlarını. Artık kabuk bağladığını düşündüğüm bir yara açılmış, için için kanıyordu. Evet, onları unuta- mamıştım, hiçbir zaman da unutamayacaktım. Onlar sadece karımla kızım değildi. Onlar benim için konulmuş bir bombayla öldürülen iki masumdu. Eğer biri ölecekse o ben olmalıydım. Fakat adına kader, raslantı ya da ne dersek diyelim, o belirlenemez, önceden kestirilemez, denetlenemez olaylar zinciri, isteğimize göre sıralanmıyordu işte...
Reklam
Reklam
33 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.