KARTALLA TİLKI
Dişi bir kartalla dişi bir tilki ahbap olmuşlar: "Birbirimize yakın oturalım da dostluğumuz ilerlesin” demişler. Bunun üzerine kartal havalanmış, ulu bir ağacın tepesine yuva kurmuş, orada yumurtlayıp yavru çıkarmış; tilki de ağacın
dibindeki çalılara sokulup orada eniklemiş. Günün birinde tiki azığını aramaya çıkmış; kartalın da karnı açmış, bir şey bulamayınca çalılığa çullanmış, tilki eniklerini kaptığı gibi
yuvasına götürmüş, yavrularıyla birlikte yemiş. Tilki dönüp de eniklerini göremeyince işi anlamış, anlamış ama ne yapsın?
Dört ayaklı bir hayvancağız, oku yok, kanadı yok: Göklerde uçan kartalı yakalayıp öcünü alamaz ki! Boynunu büküp ah etmiş; başka ne gelir güçsüzlerin elinden?. Tilkinin ahı
tutmuş: aradan çok geçmemiş, kartal dostluğa hayinlık etmenin cezasını görmüş. Bir takım adamlar kırda oturmuşlar, bir keçi kurban ediyorlarmış; kartal hemen oraya da çullanmış, tanrılar ugruna yakılan etlerden bir parçayı alevler içinden kapıp yuvasına götürmüş. O gün yel esiyonnuş, etin içinde kalan bir kıvılcımı patlatıvermiş; ateş yuvayı sarmış, yavrular uçacak kadar palazlaşmış olmadıklandan tutuşup yere düşmüşler. Tilki seğirtip gelmiş, analannın gözü önünde yavru ları birer birer yiyivermiş.
Bu masaldan ibret alın: dostluğa hayınlık ettiniz mi, oyun ettiğiniz kimselerin öç almaya güçleri yetmez diye güvenme yin; onların elinden bir şey gelmese bile, tanrılar o kötülüğü sizin yanınıza komazlar.