Adı üstünde "çok programlı lise" yani "her ayak var lisesi". Bizim lisedekiler İNSA için Mevlana Lisesi derdi. Okul yönetimi öğrencilere, "Ne olursan ol gel" diyordu.
"Bir insan gözüyle gülebilir mi Selçuk? Asuman gülüyor, bir insan elleriyle konuşabilir mi? Saçını tarayış şekliyle ruh halini anlatabilir mi?"
"Lan ağzı, burnu, dili yok mu kızın? Niye başka uzuvlarıyla derdini anlatıyor?"
Söyleyin anasına babasına alsınlar şunu karşılarına 2 yetişkin birey olarak dövsünler. Sakın konuşmasınlar, konuşurlarsa bu herif bir şekilde ikna eder. 6 defa disiplin kuruluna girmiş her defasında da bizi hatalı çıkarmış adam bu. Özür diledik çocuktan
"He canım babacım gönderecek misin beni süper liseye? He tontiş ne diyorsun?" "Valla ne diyeyim ben gideyim de annenle barışayım, biz daha fazla vakit kaybetmeden 1-2 çocuk daha yapalım. İnşallah onlar kız olur. Kız çocuk iyidir, yaşlanınca bize bakar. Ne yapalım edelim biz sana kalmayalım oğlum. Sen bizim mezarımızdan taş çalarsın.
Annem ile göz göze geldik. "Japon alfabesi de yukardan aşağıya okunuyor," dedi. "Ya da dur sen yukarıyı aşağıyı bilmezsin, üst komşudan kömürlüğe doğru, gökyüzünden toprağa doğru okunuyor oğlum."
Rose sonunda anlayıp, “Ah! Caz sevmiyorsun değil mi? Ben de sevmiyorum!” dedi, ikimiz de o kadar çok güldük ki Bayan Lovelace eliyle sus işareti yaparak bizi uyardı. Hayatımda hiçbir öğretmen sınıfta biriyle konuşuyorum diye beni uyarmamıştı! Bu dünyadaki en güzel duygu olabilirdi! Diğer çocuklar gibi hissediyordum.
“Bak Melody. Babacık sana sevimli bir oyuncakçık almış,” diye yetişkinlerin çocuklarla konuşurken kullandığı ti: tonda mırıldandı. Oyuncakçık da ne demekti? Gerçek şeyleri keşfetmek ye terince zor değilmiş gibi bir de uydurma kelimeleri çözmem gerekiyordu!