Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17
Sayfa 28 - Fecr Yayınları: 811 / 1. Baskı: Mart 2024
Hatice, dedim. Ben Leyla'yım, dedi. Ürperdim. Yol kayboldu. Ay sustu. Rüzgar bütün yapraklardan çekildi. Yalnızlık işte, dedim. Yok, dedi, sevmek arzusu. Bir tek ölüler yalnızdır. Bir daha ürperdim. Gülümsedi. Su gülümsedi. Kedi kalbime yürüdü. İnsanlar, dedim, konuşmuyor, dinlemiyor Herkes bir top pıtrak ötekinin ağzında. Korku, dedi.
Sayfa 19
Reklam
Ne tuhaf değil mi..? Bir zamanlar gönüllerimizi onarıp yüreklerimizdeki en büyük boşluğu dolduranlar, bizleri o boşluğa elleriyle bırakanlar oldular.. Ne sevmeyi bildiler ne seveni anladılar. Anlattıkça anlattık yine anlamadılar. Sustuk sonra..! Sustuk çünkü konuşsak kıracaktık, biliyorduk.. Ama bir yerden sonra birikir içindeki suskunluk ve sığmaz olur içine, taşmak için yol arar kendine.. İşte biz o anda bile taşmasın diye direndik durduk. Yormamak için yorulduk, kırmamak için kırıldık, yıkıldıkça yıkıldık.. Çaresiz yol aldık, nereye olduğunu bile bilmeden. Velhasıl gittik işte..! Geride bıraktığımız gözlerle önümüze baktık ve yürüdük uzun uzun.. Gidişimiz kalbimizi bırakıp gidecek kadar asildi. Anlamadılar..! Korkup kaçtığımızı sandılar, bizi kaybetti saydılar.. Oysa bir kazananı yoktu bu oyunun. Bir tek kaybedeni vardı o da onlara olan hislerimizdi.. Bir gün anlayacaklar ve o son pişmanlığı yaşayacaklar ama geldiklerinde hiçbir şeyi bıraktıkları gibi bulamayacaklar. Ne acı değil mi..? ◇ Mehmet Zeki İçer ◇
Yaşamak için almak...
"...hakkında hiçbir şey bilmediğimiz durumlardan nasıl da harika biçimde kurtuluyoruz; tutacağımız yol konusuna bir kuşkuya ya da tereddüde, adına ikilem dediğimiz şeye düştüğümüzde şu yoldan gitmeye niyetlenmişken gizli bir işaret bizi nasıl da öbür yola yönlendiriyor; akıl, eğilimlerimiz ve belki de işin mantığı, öteki yoldan gitmemizi buyuruyorken yine de zihnimizdeki nereden ve hangi gücün yardımıyla kaynaklandığını bilemediğimiz tuhaf bir baskı bizi bu yoldan gitmeye zorluyor ve sonradan anlaşılıyor ki gitmemiz gereken, hatta hayal gücümüzü zorlayan şu yoldan gitmiş olsaydık mahvolacakmışız. Bu ve buna benzer pek çok kanaatimi sonraları kendime kesin kural edindim ve bir şeyi yapıp yapmama, ya da tutulacak yol konusunda o gizli işaretleri ya da zihnimin baskısını ne zaman hissettiysem, kafamda bir tür baskı ya da işaret belirmesi dışında başka hiçbir nedenim olmasa bile gizli buyruğa boyun eğmekte asla tereddüt etmedim."
Oysa Gençlik
Ne tuhaf değil mi? Hayatın içinde, kendi varlığını unutacak kadar kaybolmak. İşte böyle bir yolculukta buldum kendimi. Çocukluğumun kaybolup gittiği, gençliğimin ise adeta birer gölge gibi yanımdan süzüldüğü bir hayatın içinde kayboldum. Bir zamanlar, hayatın ne kadar karmaşık olabileceğini hayal bile edemezdim. Çocukluğumun o masum günlerinde,
Bir iletişim şekli olarak Sessizlik.
Sessizlikte, bizi seven ve kabul eden birinin kollarında olduğumuzu düşünmek de; utanmak ve küçümsendiğimizi hissetmek de mümkündür. [...] Sessizlik, onu modern dünyada ne kadar az deneyimleyebildiğimizi düşününce, daha da fazla önem kazanır. Başkasının yanında sessiz kalabilmek genellikle tuhaf bir ne yapacağını bilememe hali yaratır ve genellikle ya bizde ya da ilişkimizde bir şeylerin ters gittiğinin işareti olarak alınır. Bu sebeplerden ötürü sessizlik; utanç ve yetersizlik duyguları ile ilişkilendirilir ve bu duyguların her ikisi de kaygıya yol açar.
Sayfa 95 - Psikoterapi Enstitüsü Eğitim YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Çocukluğumda tuhaf, çılgın bir neşem de vardı. Hayattan, başlayan ve biten günden tekrar başlayacak olmasından duyduğum derin bir memnuniyet vardı. Bir günün içinde rahat hareket ederdim. Bir gün benim içimde kendiliğinden kıpırdardı. Gün ve ben beraber yol alır ya da öylece dururduk.
Bu gece, tuhaf bir­ şey yapalım seninle ilk defa. Birbirimize gizli gizli duyduğumuz sevginin yol açtığı kalp cerahatıyla, karşılıklı bedenlerimizdeki ameliyat masalarına uzanalım. Sonbaharı, elinde bir neşter gibi tut­sun bu gece şiirler!
Sayfa 7
76 syf.
·
Not rated
Usta Kalemden Kısa Ama Yoğun Bir Eser
Yaşar Kemal'in son romanı Tek Kanatlı Bir Kuş, sürükleyici bir kurgu ve gizemli bir atmosferle okuru sayfalara bağlayan bir eser. Yokuşlu adında hayali bir kasabada geçen hikaye, yeni posta müdürü Remzi Bey'in bu kasabada karşılaştığı tuhaf olaylarla örülüyor. Roman, Anadolu insanının geleneklerini, inançlarını ve korkularını ustalıkla resmediyor. Yokuşlu kasabasının sakinleri, tek kanatlı bir kuşun uğursuzluk getirdiğine inanarak kasabaya girmesine izin vermiyorlar. Bu durum, Remzi Bey'in merakını uyandırıyor ve kasabanın karanlık sırlarını keşfetmeye başlıyor. sadece fantastik bir roman olmanın ötesinde, gerçeklik ve hayal arasındaki sınırları sorguluyor. Remzi Bey'in yaşadığı olaylar, okurun da kendi inançlarını ve algılarını sorgulamasına yol açıyor. Roman, bireyin ve toplumun korkularıyla yüzleşmesini, önyargıların yıkılmasını ve gerçeğin keşfedilmesini anlatan bir metafor olarak da yorumlanabilir. sade ve akıcı diliyle bu kısa romanda oldukça yoğun bir atmosfer yaratıyor. Hikayenin gizemli ve fantastik unsurları, okuru sayfalara bağlıyor ve merakını canlı tutuyor. Romanın kurgusu da oldukça sağlam ve sonuna kadar heyecanını muhafaza ediyor. Eğer gizemli hikayeleri ve Anadolu insanının gerçekçi tasvirlerini seviyorsan, Tek Kanatlı Bir Kuş'u kesinlikle okumalısın. Yaşar Kemal'in ustalıklı kaleminden çıkan bu kısa roman, seni hem düşündürecek hem de eğlendirecek.
Tek Kanatlı Bir Kuş
Tek Kanatlı Bir KuşYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 20139k okunma
Birden düşümde koltuğa oturmuş durumda tabancayı elime aldığımı ve kalbime, başıma değil kalbime dayadığımı gördüm; oysa önceden kesinlikle tam şakağıma ateş etmeyi düşünmüştüm. Göğsüme tabancayı dayadıktan sonra bir iki saniye bekledim; mum, masa karşımdaki duvar birden hareket etmeye, dalgalanmaya başladı Hemen tetiğe dokundum. Bazen düşünüzde
Sayfa 777 - 778, 779, 780, 781, 782 Yapı Kredi Yayınları
Reklam
TAŞLARA VURAN ACI
Hatice, dedim. Ben Leyla’yım, dedi. Ürperdim. Yol kayboldu. Ay sustu. Rüzgâr bütün yapraklardan çekildi. Yalnızlık işte, dedim. Yok, dedi, sevmek arzusu. Bir tek ölüler yalnızdır. Bir daha ürperdim. Gülümsedi. Su gülümsedi. Kedi kalbime yürüdü. İnsanlar, dedim, konuşmuyor, dinlemiyor Herkes bir top pıtrak ötekinin ağzında. Korku, dedi.
Yol başlamıştır...
Bazen bir çıkış bulamazsın hayatında, oradan oraya savrulur durursun. Beklenmedik bir anda karşına çıkan yol ayrımın büyüktür. Kendinle yüzleşmeye, kaybedeceklerin için endişelenmeye başlarsın. Sen geçmişi düşünüp dururken içinde bulunduğun an, hayat, ellerinin arasından yavaş yavaş kayıp gider. Geç kalmışlıklar biriktirmektesindir. Ama yaşamışlıkların da vardır; seni sen yapandır, değerlindir. Vazgeçemezsin bir türlü. Kalbinse bu fırtınanın ortasında kuş gibi çırpınmaktadır. Uçup gitmek ister. Döner, son kez arkana bakarsın. Ne tuhaf, çok istesen de bir daha geçmişe dokunamazsın. Çünkü yeni bir yola çıkma zamanı gelmiştir. Yol başlamıştır!
UZAYLI KOCAKARI (Ursula K. Le Guin - 1976) Menapoz, akla gelebilecek en cazibesiz konu herhalde; bu da ilginç, çünkü menopoz hâlâ bir tür tabu kırıntısına sahip olan pek az konudan biri. Menopozdan ciddi bir biçimde söz etmek, genellikle huzursuz bir sessizlikle karşılanır; alaycı bir atıf ise rahatlamış kıkırdamalarla. Sessizlik ve kıkırdama;
256 syf.
·
Not rated
Dönüşüm... Bu kelimeye yüklediğimiz anlam insan sayısı kadar olsa gerek. Çünkü herkesin yaşam yolundaki tüm değişim ve dönüşümleri kendinedir. Öncelikle gerçek bir dönüşüm için, o ana kadar olan her şeyi geride bırakmaya hevesli olmak gerekir. Kitabın içinde yaşamının bir noktasından sonra ruhundaki değişimi fark edip, artık o andan sonra bambaşka bir güzergahta ilerleyen karakter ile birlikte yol alıyorsunuz. Hayatı herkes kendine göre yaşıyor elbette ve çevresindeki insanlara ne kadar tuhaf gelse de, ruhuna ve bedenine iyi gelecek her yolu deniyor. Çağımızın tüm donanımına rağmen yüzyıllar önce yaşamış olan atalarımızdan daha mutlu değilsek nerede hata yapıyoruz düşünmek lazım. Burada içsel hoşnutluk denilen bir durum ortaya çıkıyor. Dolayısıyla içsel karmaşıklığı ortadan kaldırmak bu noktada önemli. Doğaya baktığımız zaman herhangi bir hayvanın bir böceğin, kuşun yaşamda kalma süreci ile insanların ölene dek yaptığı her şey birbirinden o kadar farklı ki. İnsan yaşamı boyunca hep bir mücadele içinde. Diğer canlıların zahmetsizce yaptığı her şey için insanlar büyük bir uğraş veriyor. Sanırım insanlar kendilerini sadece konforlu bir yaşam alanı sunmak için büyük mücadeleler içine giriyorlar. Yaşam her an sona ile erebilir, bunu çok az zaman diliminde düşünüyoruz belki de. Seçimlerimizden sorumluyuz. Hem içsel hem dışsal tüm eylemlerimizde öncelikli olarak dönüşüm içine girerek memnun olmadığımız güzergahı değiştirebiliriz.
İçsel Mühendislik
İçsel MühendislikSadhguru Jaggi Vasudev · Libros Kitap · 202430 okunma
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.