Türkçülükte ilk hareketi 3 Mayıs 1944 çarşamba günü Ankara'daki birkaç bin meşhur Türk genci yaptı. Bu bakımdan Türkçülük tarihinde onların hususi bir şerefi vardır. bundan sonra 3 Mayıs Türçülerinin günüdür ona bir bayram diyemeyeceğiz. çünkü yıllarla süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır.ona bir matem demek de Kabil değildir çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan an vermek,yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek Yahşi ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir. o güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen Türkçülük 3 Mayıs'ta gafletten ayrılmış maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş Can düşmanlarını tanımış dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür. Böyle sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz. Bundan dolayı 3 Mayıs'a Türkçülerin günü deyip çıkıyoruz... Var olsun
Sayfa 103 - Akademik bilim yayınlarıKitabı okudu
.... 1908 Devrimi: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve adalet 23 Aralık 1876, Haliç Tersanesi’ndeki Bahriye Nezareti’nde İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya-Macaristan, Almanya, Rusya ve Osmanlı heyetleri toplantı hâlindedir. Konu, Osmanlı’nın Balkan toprakları ve büyük devletlerin bu topraklar üzerindeki çıkarlarıydı. Batılı devletler ile Rusya
Reklam
Kafkasyalılar, tıpkı bir sevgiliye yazar gibi hançerleri için aşk şiir­leri yazar, adeta sevgiliyle buluşmaya gider gibi savaşa giderlerdi. Dünyanın en güzel insanları olduğu söylenen bu esmer halk için savaşmak hayatın ta kendisiydi. Hançerleriyle yaşar ve yine han­çerleriyle ölürlerdi. Cenk etmek onlar için nefes almak gibiydi. Amentüleri
Anadolu'dan kaçıp İstanbul'a sığınmış olduğunu ileri süren Ömer Kazım adında bir yazar, 31 Temmuz 1922 günü, yani Büyük Zafer'den tam bir ay önce şunları dünyanın bilgisine sunmuştu: "Kemalistler Türkiye'nin en tehlikeli düşmanlarıdır. (…) Kemalist megalomani ve yabancı düşmanlığı Kuvayı Milliye'nin esasını oluşturur (…) Yorgun ve bitkin kardeşlerimiz şu anda, Helen ordusu tarafından işgal edilmiş olan bölgede yaşayanlara gıpta ile bakıyorlar. Yunanlılar en azından adaletini kabul etmek gereken bir yönetim uyguluyorlar. Böylece kendi bölgeleriyle, seferberlikleri, sonu gelmez soruşturmalar, zorla borç almalar, espiyonlama sistemleri, işkenceleri, sıkı yönetimleri ve idam sehpaları ile Türklerin yaşamını Hristiyanlarınkinden de daha zor hale getiren Kemalist yönetimin günlük dramı arasındaki farkı vurgulamak hususunda hayli akıllıca davranmışlardır. İki yıldan beri Yunanlılar moral bir sızma peşindeler; iki yıldan beri Kemalistler ise, Türkleri Türk olmaktan iğrendiriyorlar." Bu tepki, 1921 Ağustos'unda Sakarya'dan az önce ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için ilan edilen on "Tekalifi Milliye Emri" ile ilgilidir. Zafer, halktan asker verme dışında imkanlarının sonuna kadar maddi yardımı da gereksindiriyordu. Bunların sağlanması savaş koşullarında tabii ki yumuşak değil, sert yöntemlerle gerçekleşiyordu. Maddi refahını kaybetmemek pahasına bağımsızlığını fedadan sıkılmayanlar için bu şüphesiz bir eleştiri konusuydu.
Sayfa 204 - Boyut YayınlarıKitabı okudu
Son Padişah
VI. Mehmed Vahideddin, halife unvanıyla son Cuma selamlığına 10 Kasım günü katıldı. Padişahlık unvanlarını artık kullanamıyordu. Damat Ferit'in kendisine haber vermeden yurt dışına kaçışı ve muhtemelen Ali Kemal Bey'in linç edilmesi üzerine hayatı hakkında endişesini belirterek İngiliz Yüksek Komiserliği'nden yardım istedi. 17 Kasım sabahı Malaya zırhlısıyla Türk sularını terk etti. Halife yanında sadece çok yakınlarını, maiyetini götürdü. Hazine-i Hümayun'dan bir şey almamıştır. Dışarıdaki ikameti sırasında İtalya kralının kendisine yaptığı mali yardım teklifini bile reddetmiştir. Fakat benzer yardım teklifleri İslam dünyası hükümdarlarından gelmemiştir.
Sayfa 146 - Kronik KitapKitabı okudu
6-7 Eylül olayları üzerine :
Geniş kültürlü bir Türk subayı 8 Eylül 1955 günü bir· yabancı dostuna şunları söylemiştir: «Bu, düşünebildiği­nizden de feci bir olaydır. Dünyada adımızın lekelendiğini sizler görüyorsunuz. Şimdi bizden gene vahşiler diye, bahsedilecek ve bilhassa Yunanlılar bunda kusur etmeyecek. İşin bizi asıl üzen tarafına gelince, biz bu vesile ile Atatürk devrimlerinin milletçe benimsenmedigini görmüş oluyoruz. Demek ki bu devrimler bir Avrupalılaştırma cilası yerine geçmiş, ama halk kalabalığımız derin bir değişikliğe uğrarmamıştır. Tesbit ettiğimiz diğer bir nokta, uçurumun yalnız Türk halkı ile Batı dünyası arasında bulunmadığı, bizimle, Avrupa'lı olan Atatürkçü seçkinlerle, kitle olarak Osmanlı İmparatorluğu zamanındaki kadar mutaassıp, yabancı düşmanı ve cahil olan bazı v atandaş­lar arasında da aynı derinlikte bir uçurumun mevcut olduğudur».
Reklam
141 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.