Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Karadeniz MS. 5. yüzyıla kadar yaygın olarak Amazonların Denizi olarak anıldı.
Sayfa 55 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021 | Claudian, Against Eutropius, II, s. 263-4 /DİPNOT/
Eril felsefe ve bilim, kadınları terbiye görevini omuzlamak için pek isteksizlik göstermedi. Atasözleri, vecizeler, tıbbi yazılar, teolojik eserler, ders ve ahlak kitapları Antikçağ'dan beri bu amaca cephane sunmaktaydı. Bilim, etik ve siyasal düşünce, kadınların ya iffetli kalmaları ya da kendilerini sadece üremeye adamaları gerektiği noktasında buluşmaktaydı.
Sayfa 203 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021
Reklam
Fatma Bacı'nın babası Şeyh Kirmâni'ye birileri "Böyle kadın erkek bir arada oturup kalkmalarının günlük hayatlarında hiçbir ayrım göstermemelerinin (haremlik selamlık gibi) cemaatlerine ve kendine zarar vereceğini hatırlatması üzerine; o da: "Ben insanla oturup kalkıyorum, kadın ve erkek ayırımı sizin seçiminiz, kadınlarla bir arada olduğum aklımdan bile geçmiyor." diye karşılık vermiştir.* Kirmânî'nin kadınların eğitim ve öğretimine büyük bir önem verdiği anlaşılmaktadır. Her iki kızına da düzenli tahsil yaptırdığı gibi, el sanatları öğrenmelerine de özel gayret sarf etmiştir. Aslında ona yönelen saldırılar, onun bu anlayışına yöneliktir.
Sayfa 311 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021 | * Nefhatu'r-ruh ve tuhfetü'l-futuh, Bursa Eski Eserler Ktp. H. Çelebi Kısmı, nr. 1183,
Ortaya atılan Aryanizm teorisinin de hızlı bir şekilde yayılması, uydu tarihçiler sayesinde gerçekleşmiştir. Tetkik etmeden, tenkit süzgecinden geçirmeden, "o söylemişse doğrudur" görüşünden hareketle, bu tarihçiler kendisinden öncekilerin söylediklerini âdeta papağan gibi tekrarladılar. Bunun tam tersini yapıp haysiyetli dayrananları da siyaseten sindirdiler. Mesela Vaktiyle M. Artamonoff, Hazar Tarihi adlı eserini yazınca, Rusya'da adamı neredeyse ortadan kaldıracaklardı. Bunun sebebi, Artamonoff'un Hazarlar döneminde Kırım'da ve Taman Yarımadası'nda küçük bir Rus devletinin bulunduğu şeklindeki iddiaları çürütüp, pek çok gözde akademisyenin yanlışlarını yüzlerine vurarak, yerin dibine sokmasıydı. Ondan sonra öğrencisi Gumilev de aynı akıbete uğrayacaktı.
Sayfa 31 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021
Cahiliye döneminde kadınlar, miras alma hakkına da sahip değillerdi. Erkekler, hiç bir sınır tanımaksızın istedikleri kadar kadınla evlenebiliyorlardı. Bu durum muhakkak ki, ailenin erkek evladını çoğaltmak ve düşmanlara karşı kuvvetli olmak arzu ve ihtiyacından doğmaktaydı. Cahiliye döneminde bir baba kızını, onun isteyip istemediğine, isteyenin çok yaşlı olup olmadığına bakmadan istediği erkeğe verebilirdi. Aynı zamanda iki kız kardeş ile evlenmek, Arapların adeti idi.¹ Arapların nikâh hususunda yaptıkları en kötü şeylerden biri de, üvey anneleriyle evlenmeleri idi. Bir Arap, karısını boşar veya ölürse, bu adamın büyük oğlu bu kadınla evlenmek istediği zaman elbisesini o kadının üzerine atar ve mehir vermeden o kadınla evlenirdi.²
Sayfa 178 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021 |¹ İzzet Derveze, Kur'an'a Göre Hz. Peygamber'in Hayatı, çev. Mehmet Yolcu, İstanbul 1989,1, 131 |² Çağatay, s. 124; Ateş, s. 321; Derveze, a.g.e., s.131
M.Ö. 6. yüzyıl sonlarında Caere (Türkçe okunuşu, Tsere) ile Kartaca arasında imzalanıp, Etrüsk ve Puni dilinde olması yüzünden iyi anlaşılan sözleşme, erkeğin düşük statüsünü resmeder. Bu sözleşmede, güçlü bir devletin hükümdarı, kendini, itaat edip tamamı ile bağlı olduğu tanrıçanın (Kadın ilahenin) kölesi ilân eder. Kadının gerçek yaşamdaki olağanüstü yüksek statüsü, onun, öteki dünya ile bağlantısını desteklemektedir. Hatta cinsiyet simgeciliğinde, kadın, evin (geniş anlamda evrenin) sahibesidir, erkek ise, neslin devamı için kendinden bekleneni yerine getirmekten sorumludur. M.Ö. 5. yüzyıl mezarlarındaki bu tür hukuki ayrımlar, kadınların lâhit (daha saygılı, ev fikri de aynıdır), erkeklerin ise taş banka defnedilmesi ile vurgulanır. Etrüsklerin ana kadın tanrıçası olarak yorumlanan savaşçı kadın, Grek-Latin mitolojisinde tanımlanan ve dünyayı tiranca yöneten aşk tanrıçasının, Turan Kraliçesi olduğunu hatırlamakta yarar var.
Sayfa 82 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021
Reklam
Bir ara açtığım ama kullanmadığım blog sayfamdan
Çoğunu okumadım sağdan soldan derledim: Aşkın Şehidi - Ahmet TURGUT (Bozkırın Sırrı Türk Peygamber romanını öneririm) Aşkın Elçisi - Ahmet TURGUT Aşkın Secdesi - Ahmet TURGUT
bak sen şu kaderin cilvesine :D
Terken Hatun gibi hırslı ve savaşçı bir kadının o sıralar Selçuklu devletinin başveziri olan Nizâmü'l-Mülk ile anlaşması, hele hele iktidarı paylaşması düşünülemezdi. Zaten Nizâmü'l-Mülk'ün kadınlar hakkındaki düşünceleri belli idi. Bu sebebden, gizliden gizliye Büyük Vezire cebhe alan Terken Hatun, yine onu çekemeyen, üstelik makamına göz dikmiş bulunan Tâcü'l-Mülk Ebü'l-Ganâim ile birleşmişti. Terken Hatun Nizâmü'l-Mülk'ü saf dışı ettiği gibi, kader birliği yaptığı Tâcü'l-Mülk'ü Baş Vezir yapmış Nizâmü'l-Mülk'ün bütün görevlerini onun uhdesine vermişti.
Sayfa 290 - 291 Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021
kitabın en sinir bozucu kısmına geldim
Tefsircilerin yazdıklarına göre cahiliyye Araplarında bu çirkin âdet yaygın idi ve bunu türlü türlü yaparlardı. Kimisi kızlar yüzünden bir ar gelmek korkusuyla yapar, kimisi parasızlık ve besleyememek korkusuyla yapar, kimisi de melekler Allah'ın kızlarıdır, dediklerinden dolayı kızlarını da meleklere katmak üzere, Allah'a daha layıktırlar diye yaparlardı.
Sayfa 175 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021 | DİRİ DİRİ TOPRAĞA GÖMMEK |
İslâmiyet'ten önceki dönemlerde "9. yy'dan önce" Türk ve Turani toplumlarda kadın ve erkek ikilemi sadece tabii biyolojik yapıdan kaynaklanıyordu. Görev sorumluluk ve mahiyet olarak cinsiyet ayırımı pek söz konusu değildi diyebiliriz.
Sayfa 169 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021
Reklam
Abdülkadir İnan, mitolojide kadının yerini şöyle belirtiyor: Altay silsilesinde Kadın adını taşıyan bir dağ vardır. Bu dağın garip bir hâli var ki, dağdan hava değişmelerinde ağlar gibi bir ses gelir. Bu dağ, Altay Türklerinde kadın hakkında söylenen bir çok şairane destanlara mevzu olmuştur. Bu destanlarda kadının sadakati, harpte öldürülmüş zevcine ağlaması, tanrıdan kıyamete kadar ağlamak için dağ yapması ricaları terennüm olunur. Bu 'Kadın dağı' Altay Türklerinin kadınlık şerefine diktikleri abidedir. Tepeleri daima karlarla kaplı kadının siyah bulutlar, dumanlar altında kaldığını gören, ağlamasını işiten her Altaylı, Türk kadınlığının sadakati ve nihayetsiz muhabbeti önünde secde eder.
Sayfa 161 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021
Yunanlı şair yazar ve tarihçiler, yeni dünya ile Amazonlar arasına sis ve dumanla kalınlaştırılmış bir duvar çektiler. Geçmişte Amazonlar tarafından uğratıldıkları onursuzca yenilgiler, haysiyet ve şereften çok uzak yaşantıları bu duvarın ötesinde kalmalıydı. Çünkü bu, Grekler için utanç dolu bir tarihti. Duvarın bu tarafında ise geçmişin şahitleri yoktu; istedikleri gibi bir geçmiş kurgulayabilirlerdi artık.
Sayfa 45 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021
Arap Karanlığında (Cahiliye Dönemi) Kadın
Kadının konumu Arap sosyal yapısı içerisinde bir felakettir. Hiçbir hakkı hukuku olmayan, değer olarak itibar görmeyen bir sınıftır. Cahiliye dönemi (İslâmiyet'ten önceki dönem) evlenmelerinde kadınla erkeği birbirine bağlayan nikâh meselesi biraz tuhaftı: Kadın, ancak çocuk doğurduktan sonra aileye dahil edilirdi. Bundan dolayı bir kadın çocuk doğurmadan önce ölürse kocası taziye edilmezdi (Yani evli veya nikâhlı sayılmazdı). Çocuksuz kadın diyet vermeye mahkûm olursa bu diyeti kocası değil, kadının mensup olduğu aile topluluğu verirdi. Araplar, yalnız bu aile topluluğu akrabalığına önem verdiklerinden, evlenme yolu ile ortaya çıkan akrabalığın önemi yoktu. Bu nedenle bir baba ölürse oğulları, üvey anneleri ile evlenebilirlerdi.*
Sayfa 173 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021 |* Neşet Çağatay, İslam'dan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara 1957, s. 116-117
Alüsi'nin yazdığına göre, bir değil birçok kişi şöyle demiştir: Bir adamın bir kızı doğduğu vakit öldürmeyip, hayatta bırakmak istediği zaman ona yünden veya kıldan bir cübbe giydirir, çölde koyun veya deve güttürürdü. Öldürmek istediği takdirde de bırakır, altı yaşlarına doğru gelince anasına, 'Bunu temizle, süsle, hısımlarına gezmeğe götüreceğim." der, oysa çölde bir kuyu kazmıştır, onu oraya götürür, "Bak şunun içine" der, sonra arkasından iter ve üzerine toprağı yığar, kuyuyu yerle dümdüz edene kadar örterdi. Bir de gebe kadın, vakti yaklaştığı zaman bir kuyu kazar, ağrısı tutunca başına gider, kız doğurursa kuyunun içine atar, oğlan doğurursa alıkordu, denilmiştir. Kamus şarihi der ki: Cahiliyye devrinde Araplar kız çocuklarını açlık veya ar gelme korkusundan kabre gömerlerdi. Bazıları açlık korkusundan erkek çocuğunu dahi gömerlerdi. 'Diri diri toprağa gömülen kız sorulduğunda' ayeti bu konuyla ilgili olarak inmiştir.
Sayfa 175 - 176 Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021
Türk milli kültürünün Kutsal dişi - Mitolojik Ana konumundan Gök Tanrı konumuna geçişi, yani yeni merhalesi siyasi birlik dönemiyle birebir alakalıdır. Kabile birlikleri, devlet kurmak ve cihan hâkimiyeti şuuru, Mitolojik Ana anlayışını Gök Tanrı dini sistemine aktarmış oldu. Gök Tanrı, tapınılan, secde edilen en yüce varlık olarak devletin, milletin ve vatanın koruyucusu olması açısından senkretik şuurdan dinî mitolojik şuura geçişin olgusudur. Ve bu nedenle de zamanın, mekânın dışına çıkmış, sırlı âlem olan göklere çekilmiştir. Zamanla deus otiosus konumuna gelmiştir. İlkel çağda gök ve yeri birleştirme fonksiyonunu üstlenen, üretici ve tek tapınma kültü olan Mitolojik Ana, yaratıcılık görevini, gök ve yeri birleştirme işlevini Gök Tanrı'ya devretmiş oldu. Eski Turan milletleri tek tanrıya doğru evrilirken çıkış noktasındaki kült 'Kurt Ana'dır.
Sayfa 102 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021
146 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.