Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Toprak Zenginlere Sunuluyor
9) Düzenin yıkılması için, mülkiyetin hukuken el değiştirmesi şöyle dursun, kullanılış amacının değişmesi bile yetmiştir. Prof. Barkan'ın deyişiyle, "Tımarlı Sipahinin bu suretle yavaş yavaş tasfiyeye mahkûm olması Osmanlı İmparatorluğunun klasik idare ve toprak rejiminin temellerinin büsbütün sarsılarak yeni doğan iktisadi kuvvetlerin eline müdafaasız ve teşkilatsız terk edilmesi demekti." 10) Topraktaki değişimin kısa süreli ekonomik sonucu üretimin azalması, tarlaların meraya dönüşmesi ve görülmemiş bir kıtlığın Anadolu'da belirmesi olmuştu. Uzun süreli sonuç ise, geri kalmışlık durumudur. Ana üretim aracında mülkiyet biçiminin değişmesi toplumun öteki temellerini ve kurumlarını da sarsmış; Türkiye, günümüze dek sürecek yoksul yolculuğuna koyulmuştu.
Sayfa 144Kitabı okudu
Toprak Zenginlere Sunuluyor
17. yüzyılda parasızlıktan bunalan devlet, bir sonraki yılın iltizam bedelini de peşin almak isteyince, mültezim olarak taliplerin azalması üzerine, yeni bir çare bulunmuştu: Topraklar, defterde belirtilen verginin çapına göre değerlendirilerek bulundukları vilayetin zenginlerine kayd-ı hayat şartıyla iltizama verilmiş, bu durumda hem vergi toplamak hakkı bir çeşit intifa hakkına dönüşmüş, hem de zengin ayan ve mütegallibe zümrelerinin, bey ve ağaların oluşması hızlandırılmıştı Ancak daha önce belirtildiği gibi, Osmanlı düzeninin yıkılması için toprak mülkiyetinin bu sonraki gelişimini beklemeye lüzum kalmamış, topraktaki vergi gelirinin memur-askerden alınıp zenginlere satılması, düzeni çökertmeye yetmiştir.
Sayfa 142Kitabı okudu
Reklam
Toprak Zenginlere Sunuluyor
Dönemin belgelerinden anlaşıldığına göre, vergi ödemek zorundaki köylü borç bulmak için % 300'e kadar ulaşan faizler vermekte, borcuna karşılık ürününü, bahçesini, evini karşılık göstermektedir. Aynen günümüzde olduğu gibi, bazı açıkgözler ürün daha tarladayken onu darlık içindeki köylüden yok pahasına satın almaktadır. Zaptiyelerle tefeciler sık sık birlikte çalışmakta, devlet memuru vergiyi hemen toplamak için köylüye baskı yapıp onu zorlarken orada peydahlanan tefeciyi işaret ederek 'İşte sana borç verecek kişi, alıp vergini öde, yoksa...' diyebilmektedir.
Sayfa 141Kitabı okudu
Devletin Para İhtiyacı
Darlık 1600 yıllarına doğru öyle bir biçim almıştır ki, düşük değerli akçeler yer yer ayaklanmalara yol açmış, maaşlar ödenememiştir. İlerde, kendisinden para isteyen Serdarın talebine karşılık koskoca Osmanlı Sultanına 'tez elden üç dört bin kese akçe istemişsiniz; mevcut olsa alimallah kendi harçlığımı gönderir idim.' dedirtecek kadar tehlikeli bir durumdur bu. Darlığın yoğunlaşması süresince devletin yaptığı değerlendirmeler ekonomiyi büsbütün çıkmaza sürüklemiş, sonunda devlet mali hayatın kontrolünü elinden tamamen kaçırmıştır.
Sayfa 135Kitabı okudu
ekonomik düzensizlik ve borçlanma teşebbüsleri
Avrupa sanayi ihtilaline başlarken Geri Kalmış Türkiye'nin iyi niyetli devleti, zenginlerden de kıymetli madenleri toplamak için, 'kadın ziyneti ile altın ve gümüşlü sılahdan maada altın ve gümüş eşyanın şer'an haram olduğuna dair'Şeyh-ül İslam'dan şu fetvayı almakla meşguldür: "...vüzera ve ulema ve rical sairlerinin raht ve bisat ve harem ve selâmlıklarında olan zer ü simden mesnû olan her ne ki var ise taraflarından darbhâne-i âmireye akçesıyle bey olunmak ve bu maslahat-ı din ve devlet için olmakla her kim ketm-ü ihfa ve hilâfına ictira eder ise Allahın ve Peygamberin laneti üzerine olmak... "(164) ve saire, ve saire...
Sayfa 185Kitabı okudu
devlet yönetimindeki yozlaşma
Ulemanın yozlaşması sonucunda bir zamanların göğüs kabartıcı düşünce ve vicdan hürriyeti, yerini koyu taassuba bırakıyordu. Tarihçilerin belirttiğine göre, iktidardakilerin fikrine aksi görüş savunanların kâfir olduklarına dair bu dönemde fetvalar alınıp verilmiş, muhalifler 'zulüm ve tedhişe maruz kalmış'; uğursuz oldukları gerekçesiyle vezirler görevden uzaklaştırılmıştır... Bu ters gelişim zamanla İmparatorluğun temel direklerinden bir diğerini, din hürriyetini de zedelemiştir: Oysa, tam deyimiyle yetmiş iki milleti bir araya toplayıp yöneten Osmanlılarda din ve ırk ayrıcalığı gütmek, imparatorluğun imparatorluk niteliğine aykırı düşmekte, bölünmeleri adeta teşvik etmektedir. Bu yanlış tutum 'Ben Hıristiyanım', 'Ben Arabım', 'Ben Arnavutum' gibi düşüncelerin 'Ben Osmanlıyım'dan öne çıkmasını kolaylaştırmış, ilerdeki parçalanmaların ortamını hazırlamıştı. IV. Murad'dan başlayarak (1623) Hıristiyanlara zaman zaman kötü muamele yapılmış, onların "...kıyafetleri, evlerinin renkleri tespit edilmiş; ata binmemeleri, hamamda nalınsız gezmeleri, başlarına çıngırak takmakları, sokakta, kaldırımda yürümemeleri gibi manasız nizamlar konmuştu..."(158) Görüldüğü gibi, Osmanlı toplumunun her alanını saran bir yozlaşma 17.yüzyılda genişlemekte, genişlemektedir...
Sayfa 181Kitabı okudu
Reklam
sosyal yapının yeni şekli
Ayrıca, sosyal ahlaka daha kötü bir tecavüz olmak üzere, gene şehirlerde ve kasabalarda, levendler veya öteki bekâr hayatı yaşayan kimselerin (Yeniçeri veya sipahi gibi) hamamda, yolda ve sair yerlerde emred oğlanları livatâ ettikleri, hatta bu yüzden bir oğlanın hamamda öldüğü şikâyet olunmuş bulunmakta, bu türlü ahlâksızlıkları sabit olanların siyasetleri (idamları) hakkında Bursa, Ankara ve Beypazarı kadılarıyla sancak beylerine, 30 Haziran 1560 tarihli bir ferman yollanmıştı.
Sayfa 177Kitabı okudu
sosyal yapının yeni şekli
1600 yıllarında Anadolu köylüsü iki çıkmaz arasında sıkışıp kalmıştır: Ya ırgatlaşmaya, sömürüye, soyguna rıza gösterip yeni düzene, yarı köleliğe ayak uyduracak, ya da köyünü terk edip kimsenin ulaşamayacağı uzak köşelere, sarp yerlere kaçacaktır.
Sayfa 174Kitabı okudu
bey ve ağaların yeni düzendeki yeri
Bu gelişme sonucunda, topluma ağalar, beyler ve onların büyükleri olan Ayanlar biçim verecek; 1800 yıllarında yalnızca iki vilayet doğrudan doğruya Sarayın idaresinde kalacak, öteki vilayetler adeta ikinci elden yönetileceklerdi
Sayfa 172Kitabı okudu
celali isyanları
Anadolu'da oluşan bu yeni düzen, ya da düzensizlik, halkın kadılar aracılığıyla İstanbul'a ilettiği sürekli şikâyetlere yol açmıştı. Saray bu durum karşısında hem iyi niyetini hâlâ koruduğunu hem de büyük çaresizliğini gösteren bir politika gütmüştür: III. Murad (1574-1595) ve III. Mehmed (1595-1603) yayınladıkları fermanlarda ve çeşitli emirlerde 'zalim devlet memurlarının saldırıları karşısında köylünün silahlanarak kendini korumasını' önermişlerdir. Bu fermanlarında, devlet, kendi memuruna karşı kendi halkını silahlanmaya çağırmakta, bir bakıma aczini ilan etmektedir. III. Murad'ın fermanı (1591) ve emirleri sonucunda, köylü, sarayın da kendisiyle aynı safta olmasından kuvvet alarak, büyük bir mücadeleye girişti. Adalet fermanlarına güvenerek yiğitbaşılar emrinde iloğlanları örgütü kurdu ve devlet memurlarının devriye bölükleriyle çarpışmaya başladı. 1596'da III. Mehmed'in aynı anlamdaki İkinci Adalet Fermanını yayınlayarak 'Reaya'ca yapılan bütün şikâyetlerin ve girişilen çekişmenin tamamen haklı olduğunu kabulden başka, kapı-kullarının ve hükümet adamlarının soygunculuk ve zulümlerini sayarak bunlara karşı merhametsizce hareket edilerek ceza verileceğini' bildirmesi, halkın eşkıya benzeri devlet memurlarına karşı direncini son kertesine çıkardı.
Sayfa 163Kitabı okudu
488 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.