Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
...Köyde romana benzeyen bir vaka cereyan ediyordu. Orada bir genç dul kadın evlenmek üzereydi. Nişanlısı Hasan adında Erzurum’dan gelmiş bir gençti. Çiftlikte çalışıyordu. Ben, bu dul kadını çok hayrete değer bir şahsiyet diye düşünüyordum. Anlaşıldığına göre, ev yakan, erkeklerin kalbini parçalayan bir kadındı. Bir yıl önce bir adamı
Mustafa Kemal Paşa, artık Karargâh’tan ayrılarak İstasyon’da bir ev edinmişti. İsmet Bey, ben iyileşir iyileşmez, Karargâh’a gelmemde ısrar ediyordu. Babasının ölmüş olduğunu haber aldığım zaman, onu taziyeye gittim. Beni orada alıkoyarak tekrar vazifeme başlattılar. Vaktiyle Binbaşı Salih’in işgal ettiği büyük oda on üç küçük bölmeye ayrılmıştı. Bunlardan biri de benimdi. Gözlüklü, şişman bir adam karşıma çıkarak dedi ki: — Safa geldiniz, uğur getirdiniz, Şark’tan şimdi aldığımız bir telgrafa göre Kâzım Karabekir Kars’a girmiş. Bundan sonra, küçük bölmelerde oturan zabitlere seslenerek: — Şark kısmını idare edenler bu akşam tatlı yiyecekler, Garp kısmında olanlar pırasa yiyecekler, dedi. Etrafını yirmi kadar Erkân-ı Harp Zabiti aldı. Bunlar, ben hastayken gelmiş olanlardı. Neşeli, şişman zabit, Mustafa Kemal Paşa’nın yanında hizmet eden Yüzbaşı Tevfik idi (soyadı: Bıyıklı). Kars’ın işgali bizim ümitsiz vaziyetimizde tek ışık olmuştu. Miralay İsmet de çok sevinmişti. Geldi, hemen oturup: — Kâzım Karabekir’i tebrik edelim, dedi. Derhal bir tebrik telgrafı yazdık. Duyduğuma göre, Miralay İsmet, Mustafa Kemal Paşa ile çalışmadan önce, Kâzım Karabekir’in en yakın arkadaşıymış. Bu sebepten çok memnun görünüyordu. Karabekir’in bu başarısı, muntazam ordu kurma işiyle uğraşanlara kuvvet verdi. Bu aralık, Ali Fuad Paşa aleyhinde geniş bir propaganda dönüyordu. Onun Mustafa Kemal Paşa’ya rakip olduğunu ileri sürenler vardı. Belki bu yüzden, Mustafa Kemal Paşa da onun çok aleyhinde bulunuyordu. Bu da Ali Fuad’ın çok dostu olan Dr. Adnan’ı ziyadesiyle üzüyordu.
Reklam
Ali Fuad Paşa aleyhinde geniş bir propaganda dönüyordu. Onun Mustafa Kemal Paşa’ya rakip olduğunu ileri sürenler vardı. Belki bu yüzden, Mustafa Kemal Paşa da onun çok aleyhinde bulunuyordu. Bu da Ali Fuad’ın çok dostu olan Dr. Adnan’ı ziyadesiyle üzüyordu.
Mülâzım Abdürrahman bana bir kutu içinde mini mini bir siyah köpek yavrusu gönderdi. Bunu Ankara sokaklarında bulmuştu. Bana hayvancağızın garip hâllerini anlattığı zaman, bu köpeği de edinmek istemiştim. Mülâzım Abdürrahman, onu aramış, sonunda bulup bana göndermişti. Adını Cin koydum. Çay vakitleri aramızda oturur, kırık bir fincandan çay içer, bahçenin armutlarını, bir insan gibi lezzet alarak yerdi. Bu mahlûka çocukluğumda rastlamış olsaydım, onu ecinnilerin insanken hayvan kılığına soktukları bir mahlûk sanırdım. Akşamları aramızda oturur, hepimizin elini yalar, konuşmak hariç, bütün hayatımıza katılırdı. Dr. Adnan, köpeklerde tenya olduğu için onu koynuma almaktan beni men etmişti. Bu yüzden, köpekçik ayak ucumda bir minderin üzerinde yatardı. Fakat, garip olarak uyur gibi göründüğü hâlde, Dr. Adnan’ın uykuya daldığını sezer sezmez, hemen yatağıma atlayarak koynuma girerdi. Bu köpeği bir küçük evlât gibi sevmiştim.
Hep aklımdan Mustafa Kemal Paşa’nın vaktiyle kudretin bölünemeyeceği hakkındaki sözleri geçiyordu. Fakat, kudret eline geçerse istediğini yapacağından da emindim. Bununla beraber, onun ne kadar önemli ve elzem bir mevkii olduğunu bildiğim için, bu hissimi bertaraf etmeye karar verdim. Mustafa Kemal Paşa’nın memleketi kurtaracağına inanıyordum.
O günlerde, bütün akşamlar bu meseleleri konuşmakla geçerdi. Karargâh’ta, bir taraftan âdeta bir manastır hayatı yaşarken, diğer taraftan Büyük Millet Meclisi’ nin müşkül vaziyeti Mustafa Kemal Paşa’yı yoruyordu. Cami Bey meselesinden sonra, bir akşam Hamdullah Suphi Bey’e sataştı ve ona yalancı dedi. Hamdullah Suphi, sözünü geri almasını istediği zaman, Mustafa Kemal Paşa derhal geri aldı, fakat Hamdullah Suphi aleyhtarlığı devam etti.
Reklam
Ankara eşrafının Büyük Millet Meclisi’ndeki mümessilleri arasında bir İkinci Grup adı altında muhalefet teşekkül etmişti. Bundan başka da, bir Müstakiller grubu vardı. Bunların sayısı az olmakla beraber, iki taraf arasındaki muvazeneyi tutabiliyorlardı.
Trikova, Rusya’ya âşık olmakla beraber, kötü hareketlerinden çok şikâyet ederdi. Fakat biz pek siyasetten konuşmamıştık. Anlaşılan, La Jeune Turquie adlı kitabında bana da epeyce yer vermişti. Fakat, daha sonraları, Beyaz Ruslar arasında İstanbul’a gelip gelmediğini öğrenemedim.
Komünizm bile insanlar arasında ayrılık yaratan, din, ırk bakımlarından olmasa da, başka bakımlardan, insanlara zulmeden bir sistemdir.
Reklam
Sovyet sisteminin de, eski zamanda, din mutaasıplarının herhangi vasıtasıyla insanların kanına girmek, onlara eza etmek kabiliyetini taşıdığına emindim. Bu aralık, Verloff, beni kendi fikirlerine çeviremeyeceğini görmekle beraber, sayısız Sovyet propaganda broşürü getirdi, bilhassa Üçüncü Enternasyonal’den sonraya ait. Şuna inanmak gerek ki, komünizm bile insanlar arasında ayrılık yaratan, din, ırk bakımlarından olmasa da, başka bakımlardan, insanlara zulmeden bir sistemdir. Verloff’un mevkii resmî değildi. İlk resmî mümessil Upmal yoldaştı. İlk gelen komünistler gibi, o da sade ve temiz bir adamdı. Fakat aptaldı. Bunların hepsi bana tercümanlarıyla gelirdi. Çünkü, hiçbiri adamakıllı bir başka dil bilmezdi. Bunlardan biri, beni Madam Trikova’nın eserlerinden tanıdığını söylemişti. Bu kadın, 1910’da İstanbul’a gelmiş Rus muhacirlerinden biriydi. Madam Trikova, Rusya’ya âşık olmakla beraber, kötü hareketlerinden çok şikâyet ederdi. Fakat biz pek siyasetten konuşmamıştık. Anlaşılan, La Jeune Turquie adlı kitabında bana da epeyce yer vermişti. Fakat, daha sonraları, Beyaz Ruslar arasında İstanbul’a gelip gelmediğini öğrenemedim.
Ben, bir gün, ona Bolşevik rejimde vaki olan cinayetler ve şiddet hareketlerinden bahsettiğim zaman, inkâr etmedi. Fakat, pek de aldırmadı. Garip olarak, o Djerjinsky gibi insanların kanına girmekten haz duyulan günlerde, Verlofflar gibi insanlığı sevenler olduğu gibi, vahşiler ve Vakkas gibi Bolşevizm vasıtasıyla hayatını kazanmak isteyen insanlar eksik değildi. Verloff’un da, nihayet, Ruslar tarafından daha sonraları fırına atılarak yakıldığını haber aldık.
Verloff ekseriyetle: — Rusya da batsın, fakat insanlık kurtulsun, derdi. Bu, onda âdeta sabit bir fikir hâlini almıştı.
Bakü’deki Türk Komünist Partisi’nin başında Mustafa Suphi adında, Bolşeviklerin çok tuttuğu bir adam vardı. Ankara’daki Komünist Partisi’nin faaliyeti hakkında pek bir şey hatırlamıyorum. Aralarında yakından tanıdığım bir Hakkı Behiç vardı. Bu aralık, Rus Sefareti de henüz tamamen teşekkül etmiş değildi. Fakat, kendilerine Bolşevik denilen
Şark Mefkûresi’ni tahlil etmek gayet güçtü. Çünkü, çok karışıktı. Bu, Şark Mefkûresi’nin muhtelif safhalarından biri de komünizmdi. Bunun en mühim taraftarı, belki Hakkı Behiç’ti. Bu adam, İttihat ve Terakki’nin idealist azalarından ve aynı zamanda maliye ile meşgul simalarındandı. Ruhen çok samimî bir insandı. Türklüğe çok bağlı olmakla beraber,
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.