Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ünal Babur

Ünal Babur
@unal_1994
Hz. Ali (a.s)
“Kaybettiği bir şeyi ona buna soran, fakat kendini kaybettiği halde aramayan kimseye şaşarım.”
Reklam
“sıfatî tevhid” ve “sıfatlarda fena”
Allah’ın iliminin sınırsız, başkalarının bilgisininse sınırlı; Allah’ın ilminin bağımsız, başkalarının ilmininse başınlı olduğunu söylemek doğru değildir. Zira Allah’ın ilminin karşısında -çok sınırlı olsa dahi- başka bir ilim varsa, bunun zorunlu sonucu Allah’ın ilminin sınırlanmalıdır. Eğer bir ilim sınırsızsa, başka bir ilme yer bırakmaz. Sınırsız, yani uçsuz bucaksız ve sonsuz… Eğer bir şey sonsuzsa o şeyin sınırı olmaz ki bizler, “Bu, Allah’ın, şu da yarattıklarının ilmi” diyebilelim. Doğal olarak insan Allah’ın sıfatlarını sonsuz olarak görürse, tüm sıfatları da O’nun sıfatlarında fani olarak müşahede eder. İşte semeresi “sıfatî tevhid” olan “sıfatlarda fena” budur.
Hz. Ali (a.s)
“Görmediğim Rabbe ibadet etmedim.” “Gördüğüm her şeyden önce Allah’ı gördüm.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dünya sevgisi bütün hataların başıdır
İnsanların vaatlerine ve sebeplerin yaptığına öyle itimat ediyoruz ki, Allah'ın ölümden sonraki alem ve kıyametteki hesap kitap için bulunduğu vaatlerine bunun binde biri kadar bile bir itimat edemiyoruz. İnanç ve amelllerimizdeki bu tür çelişkiler sayılmayacak kadar çoktur. Bütün bunların nedeni, dünyaya olan aşırı ilgi ve güvendir. Oysa nefsin dünyevî hedeflere yapışması, bunların suretlerinin insanın nefsinde güçlü bir şekilde hâsıl olmasına neden olmaktadır. Zira dünya nefse öyle musallat olur ki nefiste bir suret oluşturur, ardından anbean ondan farklı suretler çıkarır ve bu her an böyle devam eder. Bu ise hakiki maarifin ve inanç temellerinin suretlerinin insan zihn,nde zayıflamasına yol açar ve bu esnada da hakikat suretlerinin etkisini azaltır. İşte bu nedenle hadis-i şerifte, ''Dünya sevgisi bütün hataların başıdır.'' diye buyurulmuştur.''
Sonra yine bir daha düşündüğümüzde misal alemindeki had ve sıfırların da kendi zatında noksanlık olduğunu görürüz. Çünkü mahdut olan bir şeyin zatında hadden arı olan bir mertebe vardır. Zira o, kendi yerinde ispatlandık gibi zatının dışındadır. Bundan dolayı bu lezzetlerin ve kemâlatın özünün bulunduğu, her türlü had ve sınırlılıktan arı olduğu başka bir alem daha olmalıdır. (O, misal aleminin üzerinde olan tecerrüd/soyut ve akıl alemidir.) Öyleyse yeme içme, görüp işitme ve cinsel hazlar misal aleminde mevcuttur; fakat bütün bu zevklerin daha fazlasına imkan tanımayan belirli bir had ve mahalle ile sınırlanmışlardır. Mesela cinsel ilişkinin zevkini işitme ve yemeden almak, aynı şekilde yeme zevkini de içmeden edinmek misal aleminde mümkün değildir.”
Reklam
Dertler, noksanlar ve eksiklikler bu dünya hayatına özgü olup, tabiat âleminin üst boyutu olan misal âlemi bu tür kusur ve ayıplardan arıdırlar. Bilakis, misal âlemindeki varlıklar, maddesi olmayan suretler ve hiçbir çelişkisi bulunmayan misalî lezzetlerdir. Burada söz konusu ettiğimi madde, infial ve edilgenliğe açık olmakla birlikte hissedilir olmayan cevherden (töz) ibarettir, yoksa maddesi olmayan suret manasındaki “cisimlik”ten söz etmiyoruz.
Şehit General Kasım Süleymanî haddi zatında İslam İnkılabının var etmek istediği neslin bir prototipidir. Sıradan bir aile öyküsüyle başlayan bir hayat ve İnkılab’ın sıradan bir çocuğu alarak Batı Asya’nın kaderini değiştirecek konuma yükseltmesi. Elbette bu bahsettiğim sıradanlık başarılı anlamında değil.
İran İslam İnkılâbı, İmam Humeynî’nin deyimiyle, sadece şahı yıkmakla kalmamış, dünyayı saran bir ahtapotun İran’daki kollarını da kesmiştir. Bu yönüyle İran İslam İnkılabı’nın Batılı sömürgecilere zararı ekonomik olmaktan çok ideolojiktir.
Acizane bir şekilde “siyaset”i “din”den ayıran bir kimse dinin siyasetle ilgili tüm konularını zalimce ve kurnazlıkla kendi hilevari amaçlarına çeker.
Her çeşit kararın ölçüsü olan en önemli kelam, marifet etkinin sözlerinin doğru, geniş ve derin yönelmeye sahip olmasıdır. Eşer yönelmeyi kabul edecek bir konu olmazsa, ilahi ölçüye muhalif ise merduddur. -Her ne söz olursa olsun ve her kim söylemiş olursa olsun- Zira mü’minnin Kur’an ve temiz aile (Ehlibeyt) dışında hiçbir şeye taahhüdü yoktur.
Reklam
“Yaratılmış dünya”nık en güzel tarifi şudur: Eşyanın tamamı kendi tim işlerinde birer ilahi “ayet”türler. Ve hiçbir şeyin, hiçbir işte hakkın “göstergesi” olmaması mümkün değildir. Aslında alemin tümü baştan başa kendisi bir şey olmayan fakat gerçek varlıkları gösteren bir aynanın yüzü gibidir. “Aynanın yüzü”nün “Ayna”nık kendisi ile olana farklılığı tamamiyle açıktır. Nitekim “aynanın yüzü”nün “serap”la olan farklılığı da bilinmektedir. Zira “ayna” müstakil bir varlığa sahip olduğu için herhangi bir şeyi göstermesi mümkündür. Ama “serap” hayalden başka bir şey olmadığı için herhangi bir şeyi doğru-dürüst göstermez.
Kendisini tanımayan bir kişi, ruhun hakikatını fikir, düşünce, ahlak, gayret ve benzerlerinin tümü olduğunu kabul eder. Bu zikredilenlerin tümünün kendi eseri olduğundan gafildir. Zira bunlar o tek başlangıçtan sadır olur ve aynı tek merciye geri dönerler. Yine aynı şekilde kendi sahili bağlantılarını da başlangıcın birliği ve mercinin tekliğinin direktifleri mesabesinde halletmeye çalışılırlar.
Hz. Ali (a.s)
“Her kaba bir şey konunca daralır, ancak bilgi kabı müstesna. Ona bilgi kondukça genişler.”
Molla Sadra
“İlmin kilitleri kıyamet günü ve yaratma zamanı ile açılır. O da nefsin iyilikleri ve onun dereceleridir.”
Sadrü’l Müteallihin Molla Sadrâ, ebedî yaşama sevgisini ölümden sonraki ebedi hayatın varlığına delil olarak nitelendirmiştir.
1.351 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.