Avustralya, 1946.
Yüzlerce genç kadın uzun bir yolculuğa çıkmak üzere. Onları İngiltere’de yepyeni bir hayat bekliyor. Nişanlılarına ya da kocalarına kavuşmayı iple çeken bu kadınların tek ortak noktaları, savaş zamanında kalplerini Avustralya’da konuşlanmış İngiliz askerlerine kaptırmış olmaları.
On altı yaşındaki çiçeği burnunda gelin Jean,
Kitap genel olarak akıcı değildi. Tam akıcılığı yakaladığı an bir anda sıradanlaşıyordu. Okuyasım hiç gelmedi ve anca 2 ayda bitirdim. Bazı ciddi olaylar üstü kapalı anlatılıp geçilmiş, saçma konular ise ekstra uzatılmıştı. Yine de yarım bırakmamak için bitirdim. Frances'e cidden çok sevindim mutlu olmayı hak eden karakterler arasındaydı kesinlikle. Jean olayı bu kadar önemsiz lanse edilmemeliydi. Avice ise daha farklı bir arkadaşlık yapabilirdi hepsiyle kitabın sonunda. Yani okunsa da olur okunmasa da. Beni sevindiren tek şey Frances ve Nicol'ün evliliği. Margaret'in de evliliği. Jean olayı zaten üzücüydü kitabın sonunda ona da Avice de uzun bir şekilde yer verilebilirdi.
İlk başlarda sıkılsam da konunun ilginçliği yüzünden okumaya devam ettim ve yarıyı geçince daha heyecanlı olmaya başladı. Az önce bitirdim ve okumanızı tavsiye ederim. Pişman olmazsınız.
Aramıza giren kilometrelerin, kıtaların, uçsuz bucaksız okyanusların içinden birbirimize uzanan bir yol bulmamızın imkânı yok zannederken, karşılaşınca kadere inanmamak olmaz.