Bilâ noksan, eksiksiz bir hayattır sürdüğün . Ya da öyle sanırsın. Alışkanlıklara ayak uydurur ,tekrarlara kapılırsın. Şimdiye deyin nasıl yaşadıysan, gene de öyle yaşayacaksın sanırsın sonra beklenmedik bir anda biri çıkar gelir. Etrafındaki kimseye benzemez kendini bu yeni insanın aynasından görmeye başlarsın var olanı değil sen de eksik olanı gösteren sihirli bir aynadır ve sen bunca zaman aslında hep bir eksiklik duygusuyla yaşadığını, bilmediğim bir şeye hasret çektiğini anlarsın. Şamar gibi iner hakikat suratına. Sana içindeki boşluğu gösteren bu kişi bir pir ,üstat ,arkadaş, yoldaş, eş ya da bazen bir çocuk olabilir. Önemli olan seni tamamlayan ruhu bulmandır.
"Aradığımız ve hiç var olmadığı için asla yeniden bulamayacağımız nesne ya da insan arzu ettiğimiz şeydir. Bir başka deyişle, hüsran hissine bulduğumuz ilk yalancı çözümden-yaşamaktan korktuğumuz hüsranı hissetmemize engel olacak ideal bir arzu nesnesi yaratmaktan- asla kurtulamayız. Kafamızdaki ideal insan, gerçek insanlarla ilişkiler içine girmekten kaçış noktamız olur."
Reklam
Kaydedilenler için .d
SOKRATES: Özümüzü iyice kavramak için ne yapmalıyız? Bunu anladığımız zaman kendimizi de anlarız dedik. Tanrılar aşkına Alkibiades, biraz önce söz ettiğimiz, Delphoi'daki yazı nedir? Bunu iyice anlıyor muyuz? ALKİBİADES: Neden bunu soruyorsun? SOKRATES: Ben bu yazıdan ve verdiği öğütten ne anladığımı söyleyeyim. Bunu anlatmak için
Büyük insan niye hararetle tam tersini, yaşamı hissetmeyi, yani yaşamda acı çekmeyi istemektedir? Çünkü kendisi hakkında yanıltılmaya çalışıldığını ve onu kendi mağarasından çekip almak doğrultusunda bir tür anlaşmanın var olduğunu fark etmiştir. Bu yüzden ayak diret; kulaklarını diker ve kararını verir " ben kendime ait kalacağım! " Korkunç bir karardır bu; ancak zamanla anlar böyle olduğunu. Çünkü şimdi varoluşun derinliklerine dalması gerekiyorduı; dudaklarında bir dizi alışılmadık soruyla: Neden yaşıyorum? Yaşamdan nasıl bir ders almam gerekiyor? Nasıl böyle, şu olduğum halimle oldum ve böyle oluşumdan niçin acı çekiyorum? Kendine eziyet eder: Ve hiç kimsenin kendine böyle eziyet etmediğini, çevresindeki insanların ellerini daha çok siyasal tiyatroda sergilenen fantastik hayali olaylara tutkuyla uzattıklarını, ya da yüzlerce maske takarak delikanlılar, adamlaı; ihtiyarlar, babalaı; vatandaşlar, din adamları, memurlaı; tüccarlar olarak caka sattıklarını, asla kendilerini değil, durmaksızın ortak komedilerini düşündüklerini görür.
Sayfa 38 - *
Ne yazık! İnsan neden hayvanlarda görünenlerden daha üstün duygularım var diye böbürlenir? Bu hayvanları yalnızca daha gerekli varlıklar haline getiriyor. Dürtülerimiz yalnızca açlık, susuzluk ve istekten ibaret olsaydı, neredeyse özgür olurduk; ama şimdi esen her rüzgarla, tesadüf eseri bir sözcükle ya da kelimenin bize iletebileceği bir manzarayla etkileniyoruz. Yatıyoruz; bir düş uykuyu zehirleme gücüne sahip . Kalkıyoruz; serseri bir düşünce günü kirletiyor. Hissediyor, görüyor ya da düşünüyoruz; gülüyor ya da ağlıyoruz, Deli kederi kucaklıyor, ya da endişemizi fırlatıp atıyoruz; Aynı şey; üzüntü olsun, neşe olsun , Çıkış yolu hâlâ açık. İnsanın dünü, asla yarını gibi olmayabilir; Değişimden başka bir şey ayakta kalamaz!
Umutsuzluk hissi sinsidir.
Umutsuzluğun yarattığı ruh halinden Kurtulmak isteyen kişinin, başka meşgaleler yaratmaya çalışırken kendini işkolik, alkolik ya da çarpık ilişkiler yaşar halde bulması da olasıdır.
Reklam
"Roman?" "Efendim?" "Bir itirafta bulunacağım." "Kötü bir şey mi?" "Evet. Şey... bu, bu bir nevi bir sorun. Büyük. bir sorun." "Dökül bakalım Nina." "Ben sana aşık oldum Roman." "Öyleyse aynı sorunu paylaşıyoruz malysh," "Şu altı aylık anlaşma var ya? İptal, Nina. Neye karar verdiğimiz umurumda değil. Sen artık benimsin ve gitmene izin vermeyeceğim. Asla."
Sayfa 164 - Artemis YayınlarıKitabı okudu
"Yıllar içinde öğrendiğim bir şey var, Sarah. Herkesin polisle paylaşmak istemediği bir ya da iki sırrı mutlaka vardır. Bazılarının bilinmesi gerekir, bazılarının gerekmez. Hangilerinin önemli olduğunu deneyim söyler."
Sayfa 249
"Üç tür insan var. En mutlular, herkesin ve her şeyin esasen iyi olduğunu sanan, dünyadan habersizler. İkinci ve en büyük tür, yarı pişmiş iyimserlerdir: Açlığa ya da sakatlığa rahatsız olmadan bakabilmelerini sağlayan mental bir büyü hilesi bulmuş insanlar yani. Bunlar ya kötülerin acı çekmeyi hak ettiğini, yahut uluslarının bu sefaletleri -yarattığını değil de- tedavi edeceğini, ya da Tanrı'nın, Doğanın, Tarihin bir gün her şeyi düzelteceğini sanırlar. Üçüncü ve en ender türdekilerse, insan yaşamının ancak ölümün iyileştirebileceği, esasen acılı bir hastalık olduğunu bilir. “
Sayfa 174
Son sözümüz, şu duamız olsun:
Ya Rabbi! Bizleri sev! Bizleri sevenlerden eyle! Bizleri sevdir! Bizleri sevindir! Ya Rabbi! Ne Ebû Bekir gibi sadakatli bir duruşumuz Ne Ömer gibi celaletli bir halimiz, Ne Osman gibi Yusuf misali bir iffetimiz, Ne Ali gibi ilim ve cesaretimiz, Ne Hatice gibi vefa ve fedakarlığımız, Ne Sümeyra gibi aşk ve sevdamız, Ne Nesibe gibi mücadele ve gayretimiz var. Ama ya Rabbi! Eğer senin katında bir değeri varsa kırık dökük bir kalbin, bu kalpte başta Efendimiz (sas) olmak üzere tüm büyüklere karşı bir muhabbeti ve sevgisi var, bu sevginin hatırına kurtuluşu ümit ediyoruz. Hani büyük sahabi Enes b. Malik demişti ya: "Allah Resülü'nden duyduğumuz: 'Kişi sevdiğiyle beraberdir sözüne sevindiğimiz kadar başka hiçbir şeye sevinmiyorduk. Çünkü bu söz bizim için adeta bir düğün bayramdı. Bu sözü her ikrar edişimizde diyorduk ki: Bizler Hz. Peygamber'i, Hz. Ebû Bekir'i (ra) ve Ömer'i (ra) çok seviyoruz. Her ne kadar amellerimiz onlarınki kadar olmasa bile bu sevgimizin hatırına ahirette onlarla birlikte olmayı ümit ediyoruz" Hz. Enes, inşallah onlarla beraberdir. Bizler de yeterli olmasa da yüreklerimizde beslediğimiz sevgilerin hatırına onlarla beraber olmayı temenni ediyoruz. Ya Rabbi! Umduklarımıza nail et, korktuklarımızdan emin kıl. Ya Rabbi! Mahcup etme, ettirme, sevgi iddiaları yüzlerine çarpılanlardan eyleme! (Amin)
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.