Kırk yıldan fazladır açılmayan kapı sen geldin diye açıldı. Acaba dışarıdan mı kilitliydi de açamadım yoksa hiç mi açma teşebbüsünde bulunmadım, hatırlamıyorum. Hatırladığım bir şey varsa o da buradan çıkışımın mümkün olmayacağıydı. Görüyorsun tek göz oda sadece ama verdiği azap koskocaman. Kapkaranlık oda, duvarlar azabıma eşlik edecek koyulukta, pencereden içeri giren ışık ise utanıyor burada bulunmaktan. Zaten hep kapalı yırtık çarşaflardan perdelerim. Daha net gör diye açtım, buranın sefaletini, acımasızlığını, seni nasıl kendinden soyutladığını. Şu köşede duran kokuşmuş yatak, bir gün bile işlevini yerine getiremedi. Ben engel oldum, sen engel oldun, suç bende, bütün suç sende. Bu yatağa uzanıp dalıyorum hayallere; öldürüyorum kendimi, öldürülüyorum kafamda kurduğum o sahte dünya tarafından. Sen beni gerçek hayattan, canlı hayattan mahrum etmeseydin belki gerek kalmazdı o sahte kurgulara, kendimi hep kahraman yaptığım, güya bana ihtiyaç duydukları, herkese öğütler verdiğim (kendimin hiç ihtiyacı yokmuş gibi) o hayal dünyasına, gerek kalmazdı.