Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Merve

Kadınlar, ayak numaralarıyla, bedenleriyle, fikirleriyle, tercihleriyle uzayda ne kadar az yer kaplarlarsa bu o kadar makbul sayılmıştır. Erkekler kendilerine ait bir varoluş biçimi geliştirmeye, kendilerini savunmaya nispeten de olsa teşvik edilmiş, kadınlar ise büyümek isteyen her yerlerinden, daha o yer büyümeden, alayla, küçümsemeyle, cesaret kırıcı yaklaşımlarla, sindirme ve görmezden gelmelerle baltalanmışlardır.
Reklam
Halbuki, ‘Biz kızlarımızı erkek çocuklarımızdan ayırt etmiyoruz.’ demek bile, ortada bir ayrımcılık olduğunun kanıtıdır.
Nitekim maçoluk ve maçoluğa her tür meyil de bir erkeğin cinselliğinin yaralanmış olduğunun en açık göstergesi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Türkiye’nin ne tarafına gidersem gideyim, kadının salt cinsel bir varlık olarak algılandığını görüyorum. Bununla, kadının cinsel olarak arzulandığını kastetmiyorum tabii ki. Ama insan değil, her şeyden önce kadın olarak görüldüğünüz için, kadın cinsiyeti ve dolayısıyla cinselliği de zihinlerde ayıp bir şey olarak kodlandığı için, hiç tanımadığınız bakkallar, taksi şoförleri, çareyi size ‘abla’ , ‘bacı’ , ‘yenge’ gibi sıfatlarla hitap etmekte buluyorlar. Bu, ‘’Evet, kadınsın. Ama benden sana zarar gelmez. Seni kadın olarak arzulamıyorum. Hiç tanımadığımız, var olup olmadığını bile bilmediğimiz kocan, bizim ağbimiz; bu da seni arzulamamızı ve kendi nikahımıza almayı düşünebilmemizi imkansız kılıyor.’’ demek. Kadını böyle gören bir erkek, karısına karşı nasıl sağlıklı bir koca olabilir? Karısına karşı sağlıklı bir koca olamayan erkek, kızlarına ve oğullarına cinselliği yanlış aşılamamayı nasıl başarabilir?
Bir erkeğin ‘evlenilecek’ ve ‘eğlenilecek’ kadını birbirinden ayırması, cinselliğinin yanlış inşa edilmiş olduğunu gösterir.
Reklam
Anneliğinde problem olan bir kadının, cinselliğinde de problem vardır. Cinselliğinde problem olan bir kadının, kaçınılmaz olarak anneliğinde de problem olacağı gibi. Yetiştirme yurdunda büyümüş ve anne-baba sevgisini hiç tatmamış bir arkadaşım, ne cinsel arzu ne de oğluna karşı annelik hissi duyuyor; bu iki durumun birbirine bağlı olmadığını düşünmek çok zor. Nikah törenini normalize edebilen, çocuğundan böyle bir tören isteme hakkını kendinde gören kadının, cinselliği, cinselliğe bakışı da baştan yanlıştır.
Toplum, özgür olmadığına inandırıldığı için başkalarının da özgürlüğünü kısıtlamak için elinden geleni yapıyor. Bize kasıtlı olarak dayatılmış o özgür olmadığımız düşüncesinin asılsız olduğunu ne derece fark edebilirsek domino etkisiyle birbirimizi de özgürleştireceğiz.
Doğmuş her canlıya göstermemiz gereken nezaket, birinin sınırlarımıza müdahale ettiği yerde mesafeye dönüşmeli.
Utanç, toplumun bireyi kontrol altında tutmasında çok işe yarayan bir unsurdur.
Milan Kundera’nın üne ve Prens Charles’a dair söylediği her şey, sünnet çocuğuyla gelin için de geçerli. Gelinlik giyerek bir düğünde o mekânın merkezi olmayı istemek, bir günlüğüne sembolik kraliçe, bir günlüğüne ünlü olmayı istemektir. Fakat, toplum hiç kimseye durduk yere “Oğlum, sen bugünlüğüne kralsın.” “Kızım, sen bugünlüğüne kraliçesin.” demez. Toplum, bir günlüğüne kral olmaya özendirdiği çocuktan da, bir günlüğüne kraliçe olmaya özendirdiği gelinden de, bu gündelik tiyatronun karşılığını fazla fazla alacak olmasa, zaten en baştan böyle davranmaz.
Geri137
565 öğeden 556 ile 565 arasındakiler gösteriliyor.