İnsanlarla, onları kategorilere yerleştirebileceğimize inanarak ilişki kurarsak onların kategorileri aşan can alıcı yönlerini ne belirleyebilir ne de besleyip geliştirebiliriz. Güçlü kılan ilişki daima diğer kişinin hiçbir zaman tamamen tanınamayacağını varsayar.
“Bir yüzü her görüşümüzde…tanıdığımız şey o kişiye ilişkin kendi fikirlerimizdir” - bu kelimeler hüsranla sonuçlanan birçok ilişkinin anlaşılması için bir anahtar verir bize.
Ve dinin büyüsüyle aşık atmaya kalkıp kendinizi tüketmeyin: onun dengi değilsiniz. Dine olan susuzluk çok şiddetli, kökleri fazla derin, kültürel pekiştirilmesi fazla güçlüdür.
Terapiye dayanan tüm değişimlerin ilk adımı sorumluluk yüklenmektir. Eğer insan içinde bulunduğu nahoş duruma ilişkin hiçbir sorumluluk hissetmiyorsa, o durumu nasıl değiştirebilir?
Ne çok istek. Ne çok özlem. Ve ne çok acı, yüzeye ne kadar yakın, yalnızca birkaç dakika derinde. Yazgı acısı. Varoluş acısı. Hep orada olan, yaşam zarının hemen altında sürekli uğuldayan acı. Ulaşılması böylesine kolay olan acı.
“Ben sizinki kadar teşekküllü ve oturmuş bir hayat kuramadım.”
“İstemediniz mi, beceremediniz mi?”
“Beceremeyeceğimi düşündüm.”
“Neden?”
“Becerme gayretlerinin nasıl tarumar olduğunu gördüm. Beyhude kalıyor çabalar.”