İnsanların kendilerini senden korumak için bir silahı var: mantık. Bu yüzden, onu onların elinden mutlaka alman şart. Temellerini dinamitle. Ancak dikkatli olman lazım. Hemen inkâr etme. Hiçbir şeyi inkâr etme, elini gösterirsin. Mantık kötüdür deme sakın. Bazıları onu da yapacak kadar ileri gitmiş, beklenmedik başarılara da ulaşmışlardır gerçi… Ama sen mantık sınırlıdır de, yeter. Onun daha üstünde başka şeyler var, de. Nedir? O konuda pek açık seçik olmasan da olur. Alan nasılsa geniş. Bir yığın şey bulabilirsin. İçgüdü dersin, duygu dersin, vahiy dersin, ilahi sezgi dersin, diyalektik materyalizm dersin. Eğer bir yerde yakayı ele verirsen, birisi sana, doktrinin mantıksız derse, ona da hazırsın demektir böylelikle. Mantığın ötesinde başka şeyler var, dersin ona. Düşünmeye çalışma, hisset, dersin. İnanman gerek dersin. Mantığı bir kenara ittirdin mi, artık meydan senindir. Ne zaman, neye ihtiyacın olsa elinde sayılır. O adamı elde etmişsin artık demektir. Düşünen adamı yönetebilir misin? Biz düşünen adamlar istemiyoruz.
Kendi kendine yemin etti. Kimseye boyun eğmeyecek ve özür dilemeyecekti, şikâyet etmeyecek ve suçlamayacaktı, düzensiz bir yaşam sürmeyecek, zamanı boşa harcamayacaktı. Her şeyin yanıtı çalışmak ve sevmekti, çalışmak ve sevmek.
“ Birisine deliler gibi âşık olmak... Bence çok güzel bir duygu... Ama öte yandan yine de birinin, bu kim olursa olsun, hâkimiyeti ve koruması altına girmek de bana hep ters gelmişti.”
Peki, kim kurtaracak beni var olmaktan? Ne ölümdür istediğim, ne de hayat: sıkıntılarla kuşatılmış arzularımın derinlerinde, ulaşılmaz bir mağaranın dibinde olduğu düşlenen bir elmas gibi parlayan o öteki şey.