yaşlı bir adam gece gezerken etrafın karanlık olduğunu görürmüş zifiri karanlık aydınlatmak için elinde sadece bir kibrit varmış yakıp yakıp sönüyormuş ve sonra orada bir sopa görmüş onu almış demişki ben elime kibriti aldım viran oldu sopayı aldım diyar oldu demiş ve elindeki sopayı atıp karanlığın içinde kaybolmuş içini aydınlatmak için ne kibrit deva ne sopa deva...
@sansritmi
Birinci Dünya Savaşı başlamıştır. Evde hep siyasal olaylar, savaş haberleri konuşulmaktadır. Nâzım Hikmet’in dayısı ressam, şair Mehmet Ali gönüllü olarak Balkan Harbi’ne gitmiş, ardından Çanakkale’ye geçmiş, orada yiğitçe çarpışarak şehit düşmüştür. Onu çok seven, beğenen Nâzım Hikmet 1915’te “Şehit Dayıma” başlıklı şiirini kaleme alır. (Bunun arkasından yurt sevgisi, kahramanlık özlemi ve ulusalcılık duygusuyla yoğrulmuş başka şiirler sökün eder: “Vatana, Olma Mağlûp, Dayım, Benim Dayım, Irkıma, Çelik, İntikam, Viran Diyar” vb.)
“Şehit Dayıma” şiirini kız kardeşinin kedisi için yazdığı “Samiye’nin Kedisi” izler. Şiiri okuyan Yahya Kemal, kediyi görünce şaşırır. Nâzım Hikmet’e, “Sen bu pis, uyuz kediyi böyle övmesini biliyorsun, şair olacaksın!” der.
Dünya bu kadar soğuk değildi
Yârin soğukluğu kalbimi buz tuturdu
Yârin bir gülüşü güneş gibi geldi bana
Kış değil
İnsanlar soğuk
İçilmesi zor sular
Kalp dönüyor
Hüzün mevsiminde
Yâr yoksa
Bu Diyar viran olmuştur
Yazı kışa çevirmiş
Sibirya soğukları gibidir
Gel düşün
Bu kış sende isin
Yârin yokluğu buz kesti her tarafı
Yağan kar mı yağmur
Üşüyen kalp mi gönül mu
Yaz ortasında kış yaşadık
Yârin yokluğu...
@Zeynel7l
Sarmadımsa da belden, geçmedim bu emelden
Bir hazin maceradır, onu aldılar elden Başkasına yar oldu, eller bahtiyar oldu
Gönlüm hep baştanbaşa viran bir diyar oldu...