Onu aşk konusunda eğitemem, çünkü o konuda tümden tecrübesizim ama aşksızlık konusunda eğitebilirim onu, dünyada yalnızlıktan daha kötü şeyler olduğuna da inandırabilirim.
İnsanların benden korktuklarını biliyorum. Ya köpeklerimin havlamalarından ya da boyumun hepsinden uzun olmasından çe- kiniyorlar. Çocukken bir keresinde babam beni kucağına almaya kalktı, iki bacağı birden kırıldı. O günden sonra bana hiç dokun- madı, köpekleri terbiye etmek için kullandığı kamçının ucuyla dürtüklerdi, o kadar. Ama annem (ki çok yaşamadı) rüzgârlı ha- vada sokağa çıkamayacak kadar hafif, naif olmasına karşın, beni sırtına vurduğu gibi kilometrelerce taşırdı. Büyücülüğüyle ilgili birtakım dedikodular çıkmıştı ama sevgiden daha güçlü ne ola- bilir?
Akışı olmayan bir su birikintisinin adını vermeliydim ona, o zaman onu elimde tutabilirdim. Ama ona bir ırmağın adını verdim ve seller geldiğinde beni bırakıp gitti.
İç savaş başlangıçta bize pek ulaşmadı. Herkes heyecanla fikrini belirtiyordu; ayrıca Vaiz Scroggs, komşum Firebrace gibi kendilerini sıradan insanlardan üstün hissetmek için hiçbir fırsatı kaçırmayanlar da vardı. Yine de olay fazla patırtı koparmamıştı. Küçük, yerel savaşımlar oluyordu genelde, kimi kez de Yumru Kafalılar çetesi büyük bir Lord'un malikanesine saldırıyor, Tanrı adına orayı gasp ediyordu. Kralın her zaman kazandığı gibi, kralların kiminle savaşırlarsa savaşsınlar her zaman kazandıkları gibi, bu kez de kazanacağına inanıyorduk.
Budistlerin dediğine göre Tanrı'yı bulmanın 149 yolu varmış. Ben Tanrı'yı değil, kendimi arıyorum ki bu çok daha karmaşık. Tanrı hakkında pek çok şey yazılıp çizilmiş, ama benim için bir tek satır yazılmamış.
"Ama bana hiçbir zaman dokunmadı. Bir oğlan çocuğunu seviyordu. Birbirlerine dolanmış yatarlarken tek bir okla deldim ikisini de.
Bunun şiirsel bir şey olduğunu düşünüyorum hâlâ."
"Siz bir melek kadar hafif görünüyorsunuz."
"Senin Kitapta yazılanlardan haberin yok," dedim. "Kutsal Kitabın hiçbir babında meleklerin ağırlığını betimleyen bir bölüm yoktur."