Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sık sık rastlanan «büyük aşk diye anlatılan (çok- luk film ve romanlara konu olan) bir yalancı sevgi bi- çimi de putlaştırıcı sevgidir. Eğer kişi kendi güçleri- nin üretici bir biçimde dışarı taşmasıyla bir özdeşlik, bir Ben'lik duyacak düzeye gelmemişse, sevdiği kişi- yi putiaştırmak ister. Kendi güçlerine yabancılaşmış ve onları sevdiği
"'Kepler ya da Newton'un buluşlarını, çeşitli kombinezonlar yüzünden bu buluşların açığa çıkmasına engel olan, bunların yolunu tıkayan bir, on, yüz ya da daha çok kişinin hayatları feda edilmeden insanlık öğrenemeyecekti diyelim. Bu d rumda bence, buluşunu tüm insanlığa iletebilmek için Newton'un bu on ya da yüz kişiyi ortadan
Reklam
Daha büyük bir gücün yenemeyeceği bir güç yoktur, daha kuvvetli birinin alt edemeyeceği bir düşman yoktur; muci­zevi zenginliklere ulaşmayı engelleyecek yoksulluk yoktur; eri­meyecek, ısıtılıp kaynatılamayacak buz yoktur. İnsan bir girişime başlarken bitirmek için nelere ihtiyacı olduğunun hesabını iyi yapmalıdır. Eğer yeterince güce ve yetiye sahip değilse bunları işe girişmeden arayıp bulmalı ya da her şeyden vazgeçmeli ve gölge­de kalıp herkesin yaptığı şeyleri yapmalıdır.
Sayfa 191Kitabı okudu
Zihin meselesi
Ama bu koşmanın tuhaf tarafı! Aldatıcı tarafı! Anlamsız görünüyor olabilir ama mesele tamamen zihinsel. Eğer zihin güçlü değilse vücut da güçsüz davranır, öyle olmasa bile. Eğer zihin koşmak için havanın fazla soğuk, yağmurlu ya da rüzgârlı olduğunu söylerse vücut buna zevkle katılır. Eğer zihin dinlenmenin, iyileşmenin ya da idmanı ekmenin daha iyi olacağını söylerse vücut memnuniyetle buna boyun eğer.
Sayfa 193Kitabı okudu
Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey, benim gerçeğimle bağdaşmayan bir yüzey. Ne
Sayfa 57 - YKYKitabı okudu
İnsanlar neden koştuğumuzu anlamıyordu. Onlara çok anlamsız geliyordu. Tek yaptığımız sahanın etrafında dönüp durmaktı. Ama bu koşmanın tuhaf tarafı! Aldatıcı tarafı! Anlamsız görünüyor olabilir ama mesele tamamen zihinsel. Eğer zihin güçlü değilse vücut da güçsüz davranır, öyle olmasa bile. Eğer zihin koşmak için havanın fazla soğuk, yağmurlu ya da rüzgârlı olduğunu söylerse vücut buna zevkle katılır. Eğer zihin dinlenmenin, iyileşmenin ya da idmanı ekmenin daha iyi olacağını söylerse vücut memnuniyetle buna boyun eğer.
Sayfa 193Kitabı okudu
Reklam
Daha büyük bir gücün yenemeyeceği bir güç yoktur, daha kuvvetli birinin alt edemeyeceği bir düşman yoktur; muci­zevi zenginliklere ulaşmayı engelleyecek yoksulluk yoktur; eri­meyecek, ısıtılıp kaynatılamayacak buz yoktur. İnsan bir girişime başlarken bitirmek için nelere ihtiyacı olduğunun hesabını iyi yapmalıdır. Eğer yeterince güce ve yetiye sahip değilse bunları işe girişmeden arayıp bulmalı ya da her şeyden vazgeçmeli ve gölge­de kalıp herkesin yaptığı şeyleri yapmalıdır.
Sayfa 191Kitabı okudu
Dünya ve yaşam bize gerçek bir doyum vermeyecekse, ne tür kültürel ideallerimiz olmalı? En iyi şey asla erişemeyeceğimiz bir noktadaysa ve aslında en iyisi "doğmamış olmak, var olmamak, hiç olmak"sa? Nietzsche : The Ethics of a Moralist (Nietzsche: Bir Ahlak Kuramcısının Etik Anlayışı) adlı kitabında Peter Berkowitz şöyle der: "Nietzsche, Yunanların yabani ve kösnül mitlerinin temsil ettiği o bulaşıcı iyimserliğin. taşkın neşeli halin, yiğitlik ve sıhhatin nasıl olup da insanın sefil yazgısının bütünüyle farkında olan insanlardan çıktığını merak eder." Diyebiliriz ki, bunlar ancak söz konusu farkındalığın sindirilmesinden sonra çıkabilirdi. Eğer gerçek doyum mümkün değilse -sadece (psişik) simya, idealize etme, meydan okuma, Nietzsche'nin hakikat yüzünden mahvolmamak için başvurduğumuzu öne sürdüğü kendi kendini kandırma sanatı varsa- o zaman buradan çıkacak sonuç açıktır. Ya yanlış doyumları arıyoruz ve aramak üzere eğitildik ya da yanlış, doğamıza düpedüz aykırı bir dünyada yaşıyoruz demektir.
Sayfa 133Kitabı okudu
Biriyle kavga ettiğimizde, hiç şüphe yok ki, o kişi hakkında olumsuz, mantıksız, kendine zarar verici şekilde düşünürüz. Savunmacı oluruz, hayal kırıklığına uğrarız ve o insanı daha da uzaklaştıracak dayatmalarda bulunuruz. Ama ya bu çarpıtılmış düşünce kalıpları ve işlevsel olmayan davranışlar çatışmanın sadece belirtileriyse, asıl nedenleri değilse? Sonuçta zatürre olan insanlar deli gibi öksürür, ama öksürük zatürreye nefen olmaz. Ayrıca zatürreyi, hastaya öksürmemesini söyleyerek tedavi edemezsiniz. Akciğerleri istila etmiş bakterileri öldürmek zorundasınız.
Şimdi, iyi olanı kötüye dönüştüren, kötünün ise iyi sonuca varmasını sağlayan bir tür yazgının varlığını duyuyor insan kimi kez... Buna ne deme­ li, peki? Bu gibi düşüncelere, duygulara kapılmanın, kısmen sinirlerin aşırı yo­rulmasının, gerilmesinin sonucu olduğunu ileri sürebiliriz. Bunlara kapıldı­ğımızda gerçeklerin sandığımız kadar kötü
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.