Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yagmur Okcay

Önyargılı olmak için doğmuşuz
"Bilişsel yanlılık" terimi rasyonel ya da "normal" karar verme sürecindeki herhangi bir sistemik arızayı ifade eder. (...) Bilişsel yanlılıklar genel olarak beynin dünyayı anlamlandırmak için başvurduğu kestirme yolların bir sonucudur. Beyniniz, içinde bulunduğunuz her durumu ince ince analiz etmekten kurtulmak için geçmiş tecrübelere dayanarak birtakım kurallar belirler ve böylece daha hızlı karar vermenizi sağlar. Zamandan tasarruf her zaman önceliğimiz oldu ve beyin zamandan olabildiğince tasarruf edecek şekilde evrildi. Psikologlar zaman tasarrufu sağlayan bu kestirmeleri "zihinsel kısa yollar (heuristics)" olarak adlandırır.
Sayfa 174
Reklam
Türümüzün uzun geçmişinde atalarımızın sayısı belli dönemlerde o kadar azalmıştı ki günümüz standartlarına göre kesinlikle tehdit altındaki bir tür olarak sınıflandırılırdı. Dahası çok yakın zamana kadar, bu hominid dallarının hiçbiri bilişsel açıdan bir diğerinden daha ileri değildi. O nedenle modern insan, soyunun tükenmesi tehlikesini her seferinde atlatıp hayatta kalmış olmasını beyninin büyüklüğüne bağlayamaz; atalarımız muhtemelen şans eseri birden fazla kez paçayı kurtarmıştı.
"Homo sapiens, şans eseri büyüyen bir ağacın beklenmedik bir dalının pek de muhtemel olmayan bir uzantısı üzerindeki küçücük bir çıkıntıdır." (Stephen J. Gould, 1989)

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Günümüzde biyoloji geleneksel ırkların varlığını kabul etmiyor; bunlar tutarlıktan uzak, olsa olsa yararsız ve tehlikeli ayrımlar olarak görülüyor. Bununla birlikte, konuşma dilinde irklara atıfta bulunmak toplumun büyük kesimi tarafindan hala sürdürülüyor. İnsanların sınıflandırılması mümkün olmasa da "insanlarda ırklardan söz edilemez" önermesi sağduyuya aykırıymış gibi geliyor. Böylelikle bilim, dünyayı algılayış biçimimizin karşısında durmuş oluyor.
180 syf.
·
Puan vermedi
Homo Sapiens
Homo SapiensJean-Baptiste de Panafieu
8.7/10 · 37 okunma
Reklam
Hem felsefi (“insana özgü” diye bir şey var mı?) hem biyolojik (kendi türümüzle sergilediği genetik yakınlık göz önünde bulundurulursa şempanzenin Homo cinsine dahil edilmesi gerekir mi?) hem de paleoantropolojik bir meseleyle karşı karşıyayız: Bir hominid, hangi anda ya da hangi değişimlerin birikimiyle insan olarak kabul edilebilir? Soruyu tersinden sormak da mümkün: Zamanı modern insandan geriye doğru saracak olursak, atalarımızı geçmişimizin hangi noktasına kadar insan olarak kabul etmeliyiz?
Evrim kuramına göre DNA, rastlantısal olarak ortaya çıkan ve popülasyonda anatomik, fizyolojik ve davranışsal değişiklikleri tetikleyen mutasyonlara uğrar. Herhangi bir yeniliğin yarar sağlaması durumunda, bireyin hayatta kalma ve üreme ihtimali artacak, böylece söz konusu yenilik nihayetinde yavrulara aktarılarak nesiller zarfında tüm popülasyona yayılacaktır. Doğal seçilim adı verilen bu mekanizma, irili ufaklı tüm çeşitleriyle canlılar dünyasının tamamında görülür. Bu çerçevede, atalarımızın evrim yasalarından muaf olduğunu düşünmek için hiçbir neden yok.
223 syf.
7/10 puan verdi
Irkların İcadı
Irkların İcadıGuido Barbujani
7.6/10 · 12 okunma
Irk kavramı biyolojik araştırmaları, yıllar boyunca yürümeyen bir şemanın içine yerleştirdi ve araştırmaların ilerlemesini geciktirdi. Alternatifi mevcut, bu gayet açık ve o alternatif, aramızdaki farklılıkların kısmen genetik faktörlerden geliyor olmasında, kısmen de çevresel veya kültürel ortamdan kaynaklanmasında ve bunların esas olarak kişiler arasındaki farklılıklar olduğunu, aralarında bariyerlerle ayrılmış ırk grupları arasında ise böyle bir farkın olmadığını görebilmekte.
Bugün ırkların var olmadığını kabul ettirmek, yeryüzünün evrenin merkezi olmadığına 17. yüzyıldaki atalarımızı ikna etmek kadar zor bir hale geldi.
Reklam
Bir noktada ırk sınıflandırmasının ezoterik bir egzersiz olmaya evrildiği açıktır. Darwin bunun farkına varmıştı ve kendi tipik ihtiyatlı alaycılığıyla şöyle demişti: "İnsan herhangi başka bir hayvandan daha çok araştırılmıştır, buna rağmen uzmanların birbirinden en farklı görüşlere sahip olduğu konudur."
Irk, natüralistlerin, antropologların ve genetikçilerin insanlararası farklılıklara tuttukları saptırıcı bir mercektir. Ta ki bu mercekle bakınca görülen hiçbir şeyin anlaşılamayacağı ispatlanana kadar.
“Böylece doğadaki savaşın, açlık ve ölümün ardından aklımızın alabileceği en yüce amaç, diğer bir deyişle daha gelişmiş hayvanların oluşması gelir. Gezegen sabit yerçekimi yasasına göre dönüp dururken bu kadar basit bir başlangıçtan sonsuz sayıda, en uç güzellik ve muhteşemlikte formun evrimleştiğini ve evrimleşmeye devam ettiğini anlayan bu yaşam gücünde ihtişam vardır.” -Türlerin Kökeni, Charles Darwin
Ayna nöronların keşfedilmesi başkalarına dair farkındalığın kendine dair olandan önce evrimleştiğine, kendinin farkında olmanınsa başkalarının farkında olmanın getirdiği yan sonuç olabileceğine işaret eder.
Yaşamın kökeni dünya dışından geldiyse bile bu yaşamın gerçekte nasıl ortaya çıktığı sorusunu yanıtlamaz. Ele alınan yeri uzay veya başka bir gezegen olarak değiştirir yalnızca. Hangi teorinin doğru çıkacağından bağımsız olarak -ister uzaydan gelmiş olsun, derin deniz bacalarından veya donmu bir okyanustan çıksın, isterse de hepsinin bir karışımı olsun- bu senaryoların tümü basit yaşam formlarının evrende epey yaygın olabileceğine işaret eder.
272 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.