"Neden?Çünkü büyüdükçe arzularım küçüldü şaşkınlıklarım küçüldü,beklentilerim küçüldü.Büyüdükçe öyle küçüldüm ki içimde taşacak bir şey kalmadı.Büyümenin bir bedeli varsa işte bu,yarım metre uzadım,yirmi kilo aldım ve dünyadan vazgeçtim."
Sayfa 15
“Orada onu bekleyen arkadaşları ya da ailesi yoktu, sadece yarım yamalak hatırladığı bir şehir vardı. Daha doğrusu eve giderse, unutulmuş bir çocukluğun dünyasına yeniden adım atarsa nasıl tepki vereceğinden korkuyordu. Ya geri döndüğünde gitmeye cesaret edemezse?”
Sayfa 321 - İthaki Yayınları·Kitabı okuyor
Reklam
Bana geleceğin ne olduğunu söyleyebilir misin? Yarındır, gelecek aydır, gelecek yıldır… Geleceği düşünen adamsan, ne yaparsın? Yarın için çalışırsın, yani bugünü yaşamaktan vazgeçersin. Bugünü yarına feda edersin. Yarın bugün olur, yarını da öteki gün için feda edersin. Böyle uzar gider bu zincir. Öbür günler gelip geçer. Sen hala hayali bir yarım için bu günlerini feda edersin. Hala beklersin. Yeni yeni gelecek günleri. Tüm öbür günler art arda bugün olur. Sen yine hayatı yaşayamazsın. Çünkü geleceğini düşünen bilge bir insansındır. Serseri olmak istemezsin. Ulan hayatta bundan daha aptalca bir şey var mı?
Yarım asır sonra, Amerikan CBS kanalından Leslie Stahl, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’a dayattığı kalıcı askeri ambargo nedeniyle ölen beş yüz bin çocuğu o dönemde Birleşmiş Milletler’in Amerika elçisi olan Madeleine Albright’a sorduğunda, Albright suçlamayı inkâr edemez ve “güç bir tercihti” der. Ama şöyle aklar bu tercihi: “Bu bedelin ödenmesi gerektiği düşünüyoruz.”
Bazen bir yorgunluk çöküyor omuzlarıma; bedensel değil, daha çok ruhun kamburlaşması gibi… İnsan kendi içine doğru yürüyünce, yol uzuyor. Her adımda bir başka “neden?” takılıyor ayaklarıma. Cevap yok. Sessizlik var. Anlam verilemeyen bakışlar, yarım kalan cümleler ve yutulan gözyaşları… Kelimeler boğazıma diziliyor, anlatamıyorum. Ne hissettiğimi ben bile çözememişken, nasıl anlatayım ki? Düşüncelerim dağınık, duygularım karışık. Anlatmak istiyorum, evet… Ama anlatmak, anlaşılmayı garantilemiyor. Anlaşılmamak… En çok o yoruyor insanı. Bir yabancı gibi hissettiriyor, en tanıdık kalabalıkların içinde bile. Gülümsediğin insanlar, aslında ne kadar uzakta… Eller uzanıyor ama değmiyor. Herkes dinliyor gibi ama kimse duymuyor. Çünkü insanlar çoğu zaman yalnızca kendilerini anlamakla meşgul. Bazen öyle zamanlar oluyor ki, sanki dünya üzerime eğiliyor. Her şey çok fazla, bense hep biraz eksik. Yetersizlik hissi, içimde ince ince büyüyor. Ne yapsam, ne söylesem… Yetmiyor. Kendime bile yetemiyorum. Aynaya bakınca bir yabancı görüyorum. Yorgun bir çift göz ve içinde sönmeye yüz tutmuş bir ışık… İnsanları anlayamıyorum artık. Belki de onlar da beni anlayamıyor. Belki hepimiz kendi yalnızlığımızda yankılanan sesleriz sadece. Uğultular içinde kaybolmuş çığlıklar gibi… Ama hâlâ susmuyorum. İçimden geçenleri yazıya döküyorum. Çünkü bazen kelimeler, en azından biraz olsun, bizi taşıyor. Anlatamadıklarımızı fısıldıyor… Ve belki, bir gün, bir yerde… Birileri okurken tam da aynı yorgunluğu hissederse, bilirim ki yalnız değilim.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.